Tag Archive | pollyannamutlumuydu

Kitap hakkında kısa bir söyleşi; Pollyanna mutlu muydu?

Kitabımın içeriği zihnimde canlanmaya başladığında ilk ilham kaynağım Pollyanna olmuştu. Acaba Pollyanna gerçekten mutlu muydu? 

Yazarken yaptığım araştırmalar beni Amerika’ya, Pollyanna’nın yazarı Elanor H. Porter’ın doğduğu Littleton kasabasına götürmüştü. Orada dünyada Pollyanna ruhunu yaşatmayı hedefleyen Pollyanna of Littleton’dan haberdar olmuş, bir Glad Club olduğunu öğrenmiş, ancak, yazma yoğunluğu arasında bu konu, sadece internet araştırması olarak kalmıştı. Ta ki geçen yıla kadar.

Geçen yıl internetten ulaştığım adrese, Pollyanna’nın ayak izlerini izleyen mutluluk ve pozitif psikoloji ile ilgili kitabımdan söz eden bir eposta gönderdim. Aynı gün Veronica Francis’den cevap geldi. Bir zoom görüşmesi planladık. Veronica, faaliyetleri ve “Glad Club” hakkında bilgi verdi, Eleanor H. Porter’ın hikayesini paylaştı, küçük sevimli dükkânı “Glad Shop”ı gezdirdi ve Glad Club üyeleri ile paylaşmak üzere kitabım hakkında bir kayıt yapmamızı önerdi. Çok heyecanlandım, çünkü bu öneri daha çok insana dokunabilme isteğimi, farklı bir yerde ve farklı bir dilde de yerine getirmeme imkân sağlayacaktı. Hemen bir plan yaptık. Ve bu sohbeti gerçekleştirdik. 

Veronica’ya teşekkür ediyorum. Yakında o da benim konuğum olup neler yaptıklarını ve kendi hikayesini anlatacak. 

*****

As I started to think about the contents of my book, Pollyanna was my first source of inspiration. I wondered if Pollyanna was truly happy.

During my research, it led me to America, specifically to the town of Littleton, where Eleanor H. Porter, the author of Pollyanna, was born. I discovered that there was a foundation in Littleton dedicated to keeping the spirit of Pollyanna alive around the world. However, because of my busy times, I had only explored this topic through online research. That was until last year.

Last year, I reached out via email to an address I found online, explaining my book and its connection to happiness and positive psychology on the footsteps of Pollyanna. The same day, I received a response from Veronica Francis. We scheduled a Zoom meeting. Veronica shared information about her activities there and the “Glad Club” she established. She also shared Eleanor H. Porter’s story and took me on a tour of her charming shop called the “Glad Shop.” Veronica suggested making an online interview  about my book to share with the Glad Club members. I was thrilled because this opportunity would allow me to reach more people in a different place and language. We quickly made a plan and conducted the interview.

I am grateful to Veronica, and soon she will be my guest in my podcast and she will share her own story and their activities about Pollyanna.

S5B5; Mutsuzluk nedir?

🌟 Mutluluk üzerine epeyce konuşuluyor. Kimi zaman haklı, kimi zaman haksız pek çok şey yazılıp çiziliyor, ancak mutsuzluk kavramı genellikle arka planda kalıyor. Bir Sorum Var’ın bu bölümünde kısaca mutsuzluğa değinmek ve mutlulukla arasındaki ilişkiye bakmak istedik.

🌟 Bu bölüm biraz olumlu biraz olumsuz duygulardan, onların etkilerinden ve mutluluk, mutsuzluk ilişkisinden söz ettik. 

Bölümde referans verdiğimiz kitaplar; 

Positivity, Barbara Fredrickson

Mutsuz Olmak, Wilhelm Schmid

Pollyanna Mutlu muydu? Nazlı Kılan Ermut

Keyifli dinlemeler…

S4B8; Can sıkıntısı yaratıcılığın kapısını aralayabilir mi?

❓ Bir Sorum Var’da bu bölümün sorusu, “Can sıkıntısı yaratıcılığın kapısını aralayabilir mi?” 
 
Hepimizin hayatında “Canım çok sıkılıyor!” dediğimiz zamanlar olmuştur. İngiliz psikolog Sandi Mann yaptığı çalışmalarda ve kitabı The Science of Boredom, The Upside (and Downside) of Downtime isimli kitabında can sıkıntısının yaratıcılığı harekete geçirme potansiyelinden söz ediyor. Bir Sorum Var’ın bu bölümünde,
 
🌟 Hepimizin zaman zaman deneyimlediği can sıkıntısına biraz daha yakından bakalım istedik. 
 
🌟 Can sıkıntısının, yapacak bir şey olmaması durumunda ortaya çıkan bir his değil de yapılacak şeylerden hiç birinin cazip gelmemesi durumunda ortaya çıkan bir his olduğundan ve canımız sıkıldığında gereksiz şeylerle oyalanmaya çalışmak yerine yaratıcılığı da harekete geçiren hayallere, iç görülere ulaşma çabasına ve düşünmeye zaman ayırmanın öneminden söz ettik. 
  
Keyifli dinlemeler…

2. Bölüm; Gerçekçi İyimserlik Mümkün Mü?

İyimser sağlam bastığında, yaşamı ve olayları rasyonel bir iyimserlikle değerlendirdiğinde neler olur? Bu hafta Bir Sorum Var’da bu soruya cevap arıyoruz… İyimser ve zıttı kavramların tanımlarını yeniden değerlendirerek Pollyanna’ya atıfta bulunuyoruz. Keyifli dinlemeler.

Podcast by Nazlı Kılan Ermut

Kendine Ait Bir Zaman

Zaman enteresan bir kavram. Son derece eşit ve adil, hatta dünyadaki tek adil kaynak bile demek mümkün, ancak kimimiz onunla çok barışıkken kimimiz biraz küskün. Kimimiz onu kovalarken, kimimiz onun içinde yapması gereken her şeyi yerli yerine yerleştiriyor. Zamanın içine doğru yerleşmek çok önemli bir konu elbette ama o bu yazımın konusu değil.

Bu yazıda zamanın içine yerleştireceğimiz kendimize ait, sadece kendimizle geçirilmesi gereken bir zamanı yaratmaktan söz edeceğim. Bu konunun çok değerli olduğunu düşünüyorum çünkü her ne kadar bir ömür boyu en çok kendimizle beraber olsak da, sadece kendimizle kalıp, kendimizle düşünmeye ne kadar kaliteli zaman ayırıyoruz ondan çok emin değilim. 

Bundan birkaç yıl önce dinlediğim bir genç konuşmacı her hafta sonu kendine ayırdığı kendi kendine düşünme zamanlarından söz etmiş ve düşünmenin çok önemli bir eylem olduğunu belirtmişti. Hemen bu dinlediğim konuşmanın peşi sıra benim kendi konuşmalarımdan birinde bir katılımcı insanın kendisine tümüyle kendisine ait zamanlar yaratıp o zamanın içinde sadece kendi kendine kalması gerektiğine inandığını söylemişti. O kadar hoşuma gitmişti ki, kitabım Pollyanna Mutlu muydu’da söz etmiştim bu anımdan.

Bu hafta bu iki hikayeyi farklı nedenlerle hatırlama alanıma çağırdım ve ne kadar anlamlı bir ortak mesaj içerdiklerini düşündüm bir kez daha. 

Tam bu hikayelerin hakkını vermek üzere kendime ait zamanlarımı gözden geçirmeye çalışırken, uzun zamandır keyifle takip ettiğim Daniel Pink’in videolu bir podcast’i  düştü eposta kutuma. Pink George Schultz’un haftada bir gün, bir saat boyunca yanına sadece kağıt, kalem ve düşüncelerini alarak tek başına oturup gelecek odaklı ve stratejik düşünme alışkanlığını anlatıyordu.  

Bu kısa videoyu izlediğim anda, az önce sözünü ettiğim anılarım canlandı gözümde ve bu üç hikaye birbiri ile kaynaşıverdi. 

Yaşam ne kadar telaşlı ve koşturmacalı geçerse geçsin haftada belli bir süreyi sadece kendine ait bir zaman olarak ayırmak ve o zamanda her türlü bölücü aktiviteden, sosyal medyadan, teknolojik cihazlardan uzaklaşıp sadece bir kağıt ve kalemle baş başa kalmak, büyük düşünmek, hayal kurmak ve geleceğe bakmak için zihni serbest bırakmak nasıl olur acaba? Yalnız önemle belirtmeliyim ki, bu zamanın gerçekten değerli bir zamana dönüşebilmesinin bana göre bir de şartı var. Geçmişten gelen “neden” ve “keşke” sorgulamalarının ve olası negatif gelecek senaryolarının bu zamanı işgal etme ihtimalleri olduğu için onları kapının dışında bırakmak gerekiyor.

Hazır hafta sonu da gelmişken denemeye değer diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz?

Hoş Geldin Yeni Yıl

Uzun zamandır bloğuma yazma fırsatım olmamıştı, ancak makul bir gerekçem vardı. Yazamadığım zamanlarda çocukluk hayalimin peşinden koşuyordum. Okuma yazmayı ilk öğrendiğim an itibarıyla bir kitap yazmaktı hayalim ve şükür 2019 yılı bu hayalimin tamamlanma yılı oldu. İşte tam da bu nedenle blog yazılarıma bir süre ara verdim, yazmalar, okumalar hep kitabım Pollyanna Mutlu muydu’ya gittiler… (Bu arada ufak da bir not, Pollyanna Mutlu muydu? Ocak ayında satışta olacak)

Hazır dedim yeni yıl gelirken hem 2020’ye hoş geldin desem, hem de yeni yıl kararlarımı keşfetsem.

Sonra bir soluklandım ve yeni kararlar keşfetmeden önce eskilerine bir bakayım dedim. Biraz kurcalayınca, bir grup kararımın yıllık değil ömürlük olduklarına inandım. Nedir onlar derseniz, hemen söylerim: Şefkat ve umudu ve bunlara bağlı olarak da mutluluğu hem kendi içimde çoğaltmak hem de paylaşmak konusunda yaptıklarımı daha fazla yapmakla ilgili kararalar sözünü ettiklerim.

Benim için ömürlükler, çünkü inanıyorum ki içinde yaşadığımız günlerde ancak ve ancak kızgınlık ve umutsuzluk yerine onların zıt kavramları olan şefkat ve umut çoğalırsa daha iyi bir dünya olacak etrafımızda.

Birkaç yerde okudum, 1 kişinin üçüncü seviye etki alanında 8000 kişi var, yani, 1 kişi bir şeyleri değiştirirse, 8000 kişiyi etkileme ihtimali var. Madem öyle, ben de umut ve şefkati çoğaltma konusundaki kararlarımı paylaşırsam, bakarsınız birileri beğenir kullanır, o zaman da belki 8000, 10000 derken birçok insanın içindeki umut, şefkat ve mutluluk çoğalır dedim kendi kendime.

İşte benim kararlarımdan bana göre en kolay olanlarından bazıları:

  • Trafikte sakin ol, korna çalma, bağırma, yol ver, gülümse, tersini yapmak hiç işine yaramıyor zaten
  • Sabahları günaydın de, dolmuşa, otobüse, taksiye, servise binerken selam ver, merhaba de, tanımasan bile fark etmez, yine de söyle
  • Sorun paylaşmak yerine, sorundan söz edince aklına gelen çözümleri de keşfet ve onları da paylaş
  • Kullandığın dile ve seçtiğin kelimelere dikkat et, koşturuyoruz demek yerine ne yapıyorsan onu söyle, yorgunum demek yerine seni meşgul eden işlerinden söz et
  • Her zamankinden daha fazla teşekkür et, teşekkür ederken ne için teşekkür ettiğini, yapılan şeyin seni neden memnun ettiğini de belirtmeye gayret et
  • Daha fazla yardımlaşmayı hedefle,
  • Sevdiklerinle daha fazla vakit geçir, geçirdiğin vakitleri gerçekten onlarla geçirdiğinden emin ol, hem zihnin, hem bedenin orada olsun, mümkünse telefonun, mesajların ve televizyonun sizden uzaklarda dursun
  • Sevdiklerine onları sevdiğini daha fazla söyle
  • Çocuklara ve gençlere daha fazla zaman ayır, bildiklerini, tecrübelerini anlat, paylaş
  • Doğaya ve hayvanlara daha fazla zaman ayır
  • Kendi yaşamında yolunda gidenleri daha fazla fark et, unutma yolunda gidenler genellikle yolunda gitmeyenlerden daha fazladır, ama biz yolunda gitmeyenleri daha kolay fark ederiz
  • Duyguların bulaşıcı olduğunu her zaman hatırla ve her gün acaba bulaştırdığım duygu ne sorusunu sor kendine
  • Koskoca evrende küçücük bir “ben” olsan da, kapladığın bir alan olduğunu hep hatırla ve o alanın sana verdiği iyi ve doğru insan olma sorumluluğunu sakın unutma
  • Hayatı otomatikten ve sadece alışkanlıklardan yaşamadığından emin ol, her gün farklı ne var, ben nasıl katkı sağlarım sorusunun cevabını aramayı sakın unutma
  • Daha fazla oku, daha fazla öğren, daha fazla keşfet, daha fazla paylaş

2020’nin mutlu, umutlu ve şefkat dolu bir yıl olması dileklerimle…