Tag Archive | uyum

Bir Sütlü Kahve Hikayesi

Taze demlenmiş kahve kokusu onu mutfağa davet ediyordu. Hiç ısrarcı olmayan, son derece nazik ve zarif bu davete icabet etmeyi ne kadar da çok sevdiğini düşündü. Elindeki işleri bir kenara bıraktı ve az önce demlediği sabah kahvesiyle buluşmak üzere mutfağa doğru yöneldi. 

Mutfağa girdiğinde havada dans eden kahvenin kokusu az önceki davete icabet etmekle ne kadar iyi ettiğini düşündürdü. Buzdolabından sütü çıkardı, cezveye koydu. Ocağa koyduğu cezvedeki sütün ısınmasını beklerken kahve fincanını seçmeye karar verdi. Fincan dolabını açtı ve dolapta kendisine bakan renkli fincanların arasından göz kırpan mavi kahve fincanını seçti. Kahvesinin ve sütünün az sonra geleceğini, biraz beklemesini tembihleyerek mavi fincanı masaya bıraktı. 

Tam o sırada cezveden gelen cızırtılı ses sütün ısındığını haber verdi. Ocağı kapattı. Kahve makinasından demliği aldı. Fincana kahveyi koydu. Süt için ayırdığı boşluğu cezvedeki sütle doldurdu. Cezveyi yıkamak için lavaboya doğru döneceği sırada gözlerinin fincanın içine takılı kaldığını fark etti. Kıramadı gözlerini. Cezveyi elinden bıraktı. Sütün ve kahvenin hiç itiraz etmeden birbirleri ile karışmalarını izlemeye başladı. İzlerken de bu itirazsız karışmayı daha önce nasıl olup da fark etmediğine şaşırdı. 

Çok uyumlu görünüyordu kahve ve sütün karışmış hali. Oysa kökleri ne kadar farklıydı birbirinden. Biri topraktan gelen bir meyveydi, diğeri dört ayaklı bir canlının doğaya ikramı. Üstelik tıpkı kökleri gibi yolculukları da birbirinden farklıydı. Kahvenin yolculuğu ciddi bir değişim ve dönüşüm hikayesi barındırırken, süt formunu koruyarak tamamlıyordu yolculuğunu. Renkleri de farklıydı birbirinden, biri kahverengiydi, diğeri beyaz. Bunca farklılığa rağmen ortak bir zeminde (bir kahve fincanında), ortak bir amaçla (birisinin sabah keyfine eşlik etmek) bir araya geliyorlardı. Üstelik bu birlikteliğin içinde kendi varlıklarını gerçek bir uyumla koruyarak buluştukları fincana “sütlü kahve” isimli yepyeni bir imza bırakıyorlardı.

Fark ettiklerinin heyecanıyla fısıldadı 

“İşte uyum aslında böyle bir şey, farklılıklara rağmen ortak zeminde, ortak amaçla, zerafet ve kabulle birbirini bütünleyebilmek, birlikteliğin ortaya çıkaracağı yenilere izin vermek ve keyifle hayata devam etmek.” 

Mavi fincanını masadan aldı ve burnuna doğru yaklaştırdı. Fincandan yükselen güzel kokuyu bir kez de yakından çekti içine. Sütlü kahvesinden bir yudum aldı. Gülümsedi. Mutfakta geçen sütlü kahveli dakikalara teşekkür ederek az önce bir kenara bıraktığı işlerini tamamlamak üzere çalışma odasına doğru yöneldi.

Yaşamda Uyum

Bu hafta sonu Mutluluk Atölyemiz vardı. Yeni yıla doğru hızla yol alırken, şöyle bir soluklanıp, biraz gözden geçirme ve özdeğerlendirme yapıp, sonra da 2018 ve sonrasında neler olmalı konusunda biraz düşündürmeyi hedefleyen bir atölye çalışması yaptık.

Eğitmen de olsam, katılımcı da olsam, eğitim salonları her zaman düşündürücü ve öğretici olur benim için. Bu atölye çalışmasından da kafamda bir sürü fikir ve soru ile ayrıldım. Bugün bir tanesinden yola çıkarak bir şeyler yazmak geldi içimden.

Atölye sırasında yaşamda karşımıza çıkan zorlu durumlarla başa çıkma konusunda konuşurken, katılımcılarımızdan biri kabul ve kabullenmek arasındaki farkı hatırlattı. Kabullenme kelimesinin çaresizlik duygusu ve elimden gelen bir şey yok düşüncesini beraberinde getirdiğini, oysa kabul halinin durumu anlamış olmak, olan bitenin bütününün farkında olmak ve devam edebilmek duygusu ile benzer olduğunu düşündürdü. Üzerinde biraz kafa yordum. Kabullenmek bazen atalet, belki de vaz geçme ile eş değermiş gibi geldi, kabul ise hareket halini çağrıştırdı.

Sonra da bir zaman bir yerlerde okuduğum, ne yazık ki kimin yazdığını hatırlamadığım, bir yazıyı hatırladım: uyum ve uyumlanmak kavramları arasındaki farktan söz ediyordu okuduğum yazı.

Siz de isterseniz, uyum ve uyumlanmak konusunu biraz bir şeylere benzeterek beraberce düşünelim.

Dans eden bir çift getirin gözünüzün önüne. Şöyle parlak parkeli, güzel aydınlanmış bir salon, meraklı izleyiciler, arkada hoş bir müzik, ve bir kadın ve bir erkek. Diyelim ki vals yapıyor olsunlar.

Aralarında uyum olduğunda, neler gözleriz? Ben aklıma gelenleri hemen yazayım, siz de ekleyin kendinizde oluşanları; Hareketleri sanki akar gider, hani kuğu suda süzülür gibi yüzer, ama aslında ayaklarını suyun altında hızlı hızlı çırpar ama biz görmeyiz ya onları, sanki su hiç kıpırdamaz ama kuğu ilerler ya, işte öyle bir şey. Eşlik eder gibidirler hem müziğe, hem de birbirlerine, müziği, kadın dansçıyı ve erkek dansçıyı çok da ayrı ayrı görmeyiz, hepsi bir bütün gibi gelir izleyenlere. Uyumun yüzlerindeki yansımasını hemen anlarız, biraz sakinlik, biraz heyecan, biraz mutluluk, hafif bir tebessüm. İçlerindeki tutkuyu görmeden biliriz adeta. Biz izlemeye doyamazken, sanki onlar da dans etmeye doyamaz gibidirler. Tam da akışta olmak denilen durumu hep birlikte yaşarız.

Hadi burada duralım ve biraz da birbirine uyumlanmaya çalışan iki dansçı hayal edelim. Neler gelir gözünüzün önüne? Daha bu soruyu yazar yazmaz, bakın benim gözümde neler canlandı: Yine müzik var, yine iki kişi, yine dans figürleri ama figürler tek tekmiş gibi. Bir çekiştirme hissi var izleyen için, demin sözünü ettiğim kuğunun ayakları öyle hızlı çırpınıyor ki, su köpük köpük olmuş ve biz o köpükleri ve telaşı görebiliyoruz izlerken. Dansçıların yüzleri biraz kaygılı ve gergin sanki, birbirlerini anlamaya çalışıyorlar, bazen çekiştiriyorlar birbirlerini, bazen diğerine doğru koşar gibi görünüyorlar. Orada bir takım hareketlerden oluşan bir dans olduğunu görüyoruz, bir de müzik duyuyoruz. Bir akıştan ziyade, figürler ve notalar var ortalıkta gezinen.

Hadi burada da duralım ve bakalım, bu iki farklı görüntü ne düşündürdü sizlere? Günlük yaşamda uyum ve uyumlanmaya çalışma konusunu nasıl canlandırdı gözünüzde? İş yerinde, ailede, arkadaşlıkta, yaşamın her alanında uyumlanmaya çalışma ve uyum arasındaki fark nasıl yansıdı düşüncelerinize?

Daha fazla yazmadan bir nefes alıp size sormak istiyorum, yaşamda uyumu daha fazla yakalamak adına neler yapmak sizi destekler? Uyumlanmaya çalışmak yerine uyum için çaba harcayacak olsanız, neleri daha farklı yaparsınız? O dansçılardan biri olarak kendinizi hayal etseniz, diğer dansçının yerine de yaşam alanlarınızı tek tek yerleştirseniz, neler fark edersiniz?

Mutlu haftalar…

Uyum Ayarlarıyla Oynamak

harmonyUyum kelimesini bazen çok yalın halde kullanıyoruz. Renk uyumu, kıyafetlerin birbirine uyumu, giydiklerimizin bedenimize uyumu, mobilyaların evle uyumu, takılan kravatın, takılan küpenin giyilen giysi ile uyumu filan gibi. Oysa yaşamın içinde ihtiyaç duyduğumuz en önemli ve güçlü kelimelerden bir tanesi uyum.

Yaşamla uyum kendini gösterdiğinde, denge, huzur ve mutluluğun ortaya çıkması, neredeyse en doğal sonuçlar gibi gelir bana. Uyum olduğunda sanki yazıya eklediğim fotoğraftaki gibi bir kuş tüyü, kocaman bir taşı dengede tutabilir yaşamda.

Sanki kendi içinde görünmez bir ayar düğmesi barındırır uyum. Bazen bu ayarın değişmesi, bazen de olduğu yerde sabitlenmesi gerekir. En fena durum ayar bozulur ve gözden kaçarsa ortaya çıkar, çünkü ayarsız yol almaya başlayınca hem denge, hem huzur hem de mutluluk konuları biraz karışmaya başlar.

Bana kalırsa, uyum hem çok büyük ve kapsamlı, hem çok yalın ve sade bir kavram. Üstelik, hem son derece somut, hem de son derece soyut. Son derece somut, tıpkı yukarıda söylediklerim gibi bir şey, son derece soyut, çünkü yaşamın bütünüyle uyum denilince somutlaştırmak çok da kolay gelmiyor insana.

Şöyle bir bakınca doğrudan fark edilmese de yaşamın bütünüyle uyumlu olmak en temel amaçlardan bir tanesi, yapılan pek çok şeyin, verilen pek çok kararın arkasında yatan temel noktalardan biri uyumu yakalamak. Bunu kaçırınca, sanki kaçırılan bir otobüsün arkasından koşan bir halde buluyor insan kendisini, ya da bir yere yetişmeye çalışırken bindiği taksinin şoförünün şarkı söyleyerek 20 km süratle otomobili kullandığı bir halde.

Yaşamın bütünüyle uyumdan söz edince benim aklıma ilk gelen insanın kendisi ile uyumu oluyor. İnsanın kendisiyle uyumu bu parçaların en önemlisi. Kendi içimizden bir yerlerden gelen sesler, şunu yap, bunu yapma, eksik oldu, tamam oldu, yeterli değil, daha fazla yapmalısın, gene beceremedin şeklinde olduğunda, bir an önce uyum ayarlarına bakmak gerekiyor. Bu ayarları en çabuk bozan şey düşünce, duygu ve davranış arasındaki uyumun bozulmaya başlaması, iç dengenin şaşması.

Kendisiyle uyumu yakalamak en temel, ama onun ardından kendi uyumunu yaşamın tüm alanlarına aktarma kısmı var; aileye, çalışma ortamına, çalışma arkadaşlarına, dostlara ve arkadaşlara, içinde yaşadığı topluma, ülkeye, dünyaya.

Uyum bazen aynılaşmak veya başkalarının istedikleri gibi olmakmış gibi geliyor kulağa, o zaman direnç çıkıyor ortaya. Ben aynılaşmam diyor kendini savunan taraf içerilerden bir yerlerden. Oysa uyum var olanla aynılaşmak veya başkalarının istediğini yapmak değil, uyum sadece olan biten durumu tam görmek ve kendi görmek istediğimiz sonuçla aralarındaki bağı kurmaya çalışmak. Belki de uyum en yalın tanımla, kendi bütünlüğünü de koruyarak, içinde bulunulan daha büyük bütünün içinde kalabilme becerisi.

Yaşamda uyumu yakalatacak en önemli şeylerden bir tanesi uyumu yakaladığımızda ortaya çıkacak sonuçların keşfi. Yani biraz istenen sonucu düşünmek, biraz o sonucu görmeye çalışmak; mesela, kendimle çatışmak yerine daha uyumlu olursam nelere ulaşırım, mesela, çalıştığım iş yerinde olup bitenlerle uyum sağlamaya çalışmak bana ne kazandırır, mesela uzun zamandır anlamaya direndiğim yeni telefonumla uyumlanırsam yaşamımda neler değişir ve benzer bir çok sorunun cevaplarını düşünmek. Cevaplar üzerinde kafa yorduktan sonra kendimizi direnen taraftan uyumlanan tarafa doğru almak, yani uyum ayarlarımızı ayarlamak çok daha kolay olacaktır.

Bu hafta kendinizi önce kendinizle, sonra da yaşamla, içinde bulunduğunuz ortamlarla, çevrenizdeki insanlarla uyum konusunda tarafsız olarak değerlendirseniz ve değerlendirme sonuçlarınıza göre, uyumda sıkıntı fark ettiğiniz yerlerde uyum ayarlarınızı nasıl değiştirmek istediğinizi belirleseniz, ardından da o yöne doğru atacak bir tane küçük, somut adım seçseniz nasıl olur? Denemeye ne dersiniz?

Yeni Yıl Kararları

SunRiseYeni yılınız kutlu olsun, mutlu olsun, sevgi ve barış dolu ve verimli, üretken ve eğlenceli olsun, bu yıl sanki yeni doğan bir güneş gibi parlak ve ışıltılı olsun.

2015 yılı boyu değerini en çok fark ettiğim sözcüklerden biri “uyum” oldu. Bence uyum yaşamın her alanında çok anlamlı bir sözcük, yaşadığımız fiziksel alandan tutun, kendi dış görünümümüze, ilişkilerimizden tutun, yaptığımız işe kadar her alanda varlığına çok ihtiyaç duyduğumuz ve onu yakaladığımız anda da iyi hissetmeye başladığımız bir sözcük. Bu düşüncelerimi fark edince, 2016 yılında kendi yaşam düzenimin içinde daha fazla uyum yaratmak konusunda çalışmaya karar verdim. Bunu destekleyeceğini düşündüğüm bir diğer kararımı da yaşantıma tam Türkçe karşılığı da ne yazık ki olmayan “mindfulness” yani “an farkındalığı”nı daha fazla katmak konusunda aldım.

Bu iki konuyu düşündükçe, şunu fark ettim: aslında istediğimiz, yaşamımızla uyumu yakalamak ve yaşamımızı oluşturan anları fark etmekten öte bir şey değil. Bu isteğimizi tam olarak yerine getiremediğimizde şöyle cümleler dökülmeye başlıyor ağzımızdan: koşturuyoruz, yaptığımız da pek bir şey yok aslında, bir telaştır gidiyor, savaşıyoruz adeta…

Yaşam bize göre her ne ifade ediyorsa, onunla uyumu yakaladığımızda, hemen ardından yaşamdan neler beklediğimizle ilgili keşiflerimiz ortaya çıkıyor, hedefler yavaş yavaş belirmeye başlıyor, gelecek resimleri oluşuyor zihnimizde. Bunların beraberinde, yaşamı nasıl tanımladıysak o tanımın çerçevesinde, içinde bulunduğumuz durumla uyumlanmak için benim tarafımda neler yaparım ve bu durumu kendime uyumlamak için nelere ihtiyaç var sorularının cevapları çıkıyor ortaya. Bunlar olduğunda da, birileri nasıl gidiyor diye sorduğunda, koşturuyorum demek yerine o anda kendi gündemizde olup biten neler varsa, onlardan bahsetmeye başlıyoruz. Kendi tercihlerimizin ve seçimlerimizin farkına varıyoruz. Bir ritm ve bir tempo yakalıyoruz kendi yaşam yolumuzda.

Hadi varsayalım uyumu keşfettik, yanında biraz da an farkındalığı olsa nasıl olur?

Yaşamımızı oluşturan parçalar çoğaldıkça, o parçaların kendi iç parçaları bölünerek arttıkça, içimizdeki telaş ve yakalama hissi de artıyor. Bu hissi fark ettiğimiz anlar olduğu gibi, hiç fark edemeden devam ettiğimiz anlar da oluyor. Fark edemeden geçirdiğimiz anlar, sözünü ettiğim an farkındalığını yitirdiğimiz anlara dönüşüyor hızlı bir şekilde.

An farkındalığı olmadığında, aslında dokunabildiğimiz ve aslında gerçek tek zaman olan şimdiyi, geçmiş hesapları ve gelecek planları arasında gidip gelerek kaybetmiş oluyoruz. Bu durumda kaçan şimdiler, bize de hadi kovala ve yetiş duygusunu veriyor ve hemen arkasından da “ne olsun koşturuyoruz” benzeri cevaplar otomatik sistemden gelmeye başlıyor. Oysa, içinde olduğumuz anı, yani şimdiyi fark ettiğimizde o ana ait duygu ve düşünceleri hemen keşfediyoruz, bu keşif de beraberinde o anın gerekleri ile nasıl uyumlanırım, uyumu nasıl yaratırım sorusunun cevapları üzerinde düşünmemizi destekliyor. An fakındalığı uyumu, uyum da an farkındalığını destekleyip büyütüyor.

Bu yıl karar versek ve önce yaşam bize ne ifade ediyorsa onu kendimize göre tanımlasak, sonra da içinde bulunduğumuz anı ve durumu fark etmek ve uyumu yaratıp yakalamak için harekete geçsek. Bunları zaten yapıyorsak, biraz daha fark ederek ve kararlılıkla uygulamaya devam etsek ne güzel olur.

Kendi yeni yıl kararlarınızı oluştururken, kendi yaşam tanımlarınızı oluşturmaya, sonrasında da uyum ve anda kalmak konusunda kendi adınıza yapabilecekleriniz üzerine biraz düşünmeye ne dersiniz?