Yeni yılınız kutlu olsun, mutlu olsun, sevgi ve barış dolu ve verimli, üretken ve eğlenceli olsun, bu yıl sanki yeni doğan bir güneş gibi parlak ve ışıltılı olsun.
2015 yılı boyu değerini en çok fark ettiğim sözcüklerden biri “uyum” oldu. Bence uyum yaşamın her alanında çok anlamlı bir sözcük, yaşadığımız fiziksel alandan tutun, kendi dış görünümümüze, ilişkilerimizden tutun, yaptığımız işe kadar her alanda varlığına çok ihtiyaç duyduğumuz ve onu yakaladığımız anda da iyi hissetmeye başladığımız bir sözcük. Bu düşüncelerimi fark edince, 2016 yılında kendi yaşam düzenimin içinde daha fazla uyum yaratmak konusunda çalışmaya karar verdim. Bunu destekleyeceğini düşündüğüm bir diğer kararımı da yaşantıma tam Türkçe karşılığı da ne yazık ki olmayan “mindfulness” yani “an farkındalığı”nı daha fazla katmak konusunda aldım.
Bu iki konuyu düşündükçe, şunu fark ettim: aslında istediğimiz, yaşamımızla uyumu yakalamak ve yaşamımızı oluşturan anları fark etmekten öte bir şey değil. Bu isteğimizi tam olarak yerine getiremediğimizde şöyle cümleler dökülmeye başlıyor ağzımızdan: koşturuyoruz, yaptığımız da pek bir şey yok aslında, bir telaştır gidiyor, savaşıyoruz adeta…
Yaşam bize göre her ne ifade ediyorsa, onunla uyumu yakaladığımızda, hemen ardından yaşamdan neler beklediğimizle ilgili keşiflerimiz ortaya çıkıyor, hedefler yavaş yavaş belirmeye başlıyor, gelecek resimleri oluşuyor zihnimizde. Bunların beraberinde, yaşamı nasıl tanımladıysak o tanımın çerçevesinde, içinde bulunduğumuz durumla uyumlanmak için benim tarafımda neler yaparım ve bu durumu kendime uyumlamak için nelere ihtiyaç var sorularının cevapları çıkıyor ortaya. Bunlar olduğunda da, birileri nasıl gidiyor diye sorduğunda, koşturuyorum demek yerine o anda kendi gündemizde olup biten neler varsa, onlardan bahsetmeye başlıyoruz. Kendi tercihlerimizin ve seçimlerimizin farkına varıyoruz. Bir ritm ve bir tempo yakalıyoruz kendi yaşam yolumuzda.
Hadi varsayalım uyumu keşfettik, yanında biraz da an farkındalığı olsa nasıl olur?
Yaşamımızı oluşturan parçalar çoğaldıkça, o parçaların kendi iç parçaları bölünerek arttıkça, içimizdeki telaş ve yakalama hissi de artıyor. Bu hissi fark ettiğimiz anlar olduğu gibi, hiç fark edemeden devam ettiğimiz anlar da oluyor. Fark edemeden geçirdiğimiz anlar, sözünü ettiğim an farkındalığını yitirdiğimiz anlara dönüşüyor hızlı bir şekilde.
An farkındalığı olmadığında, aslında dokunabildiğimiz ve aslında gerçek tek zaman olan şimdiyi, geçmiş hesapları ve gelecek planları arasında gidip gelerek kaybetmiş oluyoruz. Bu durumda kaçan şimdiler, bize de hadi kovala ve yetiş duygusunu veriyor ve hemen arkasından da “ne olsun koşturuyoruz” benzeri cevaplar otomatik sistemden gelmeye başlıyor. Oysa, içinde olduğumuz anı, yani şimdiyi fark ettiğimizde o ana ait duygu ve düşünceleri hemen keşfediyoruz, bu keşif de beraberinde o anın gerekleri ile nasıl uyumlanırım, uyumu nasıl yaratırım sorusunun cevapları üzerinde düşünmemizi destekliyor. An fakındalığı uyumu, uyum da an farkındalığını destekleyip büyütüyor.
Bu yıl karar versek ve önce yaşam bize ne ifade ediyorsa onu kendimize göre tanımlasak, sonra da içinde bulunduğumuz anı ve durumu fark etmek ve uyumu yaratıp yakalamak için harekete geçsek. Bunları zaten yapıyorsak, biraz daha fark ederek ve kararlılıkla uygulamaya devam etsek ne güzel olur.
Kendi yeni yıl kararlarınızı oluştururken, kendi yaşam tanımlarınızı oluşturmaya, sonrasında da uyum ve anda kalmak konusunda kendi adınıza yapabilecekleriniz üzerine biraz düşünmeye ne dersiniz?