Podcast by Nazlı Kılan Ermut
Tag Archive | mükemmeliyetçilik
Mükemmelin Girdabından, İyinin Keyifli Dalgalarına Yolculuk
Sürekli içeriği büyüyen, tam dokunacakken insanın elinden kaçıveren mükemmel tanımının, aslında sonsuz ve sınırsız olan insan potansiyeline bir sınır çizmekte olduğunu veya o potansiyelin ortaya çıkmasına engel olduğunu hiç düşündünüz mü?
Mükemmeli yaratma yaşamın her alanında pek çok kişinin gündeminde. Bir çok kişi mükemmel olanı tanımlama ve yaratma çabası içinde koşturup duruyor.
Ne yazık ki, mükemmeli yaratma çabası, adı kadar güzel karşılık bulamayabiliyor insan yaşamında. Adını duyunca, sanki keşke herkes aynı çaba içinde olsa hissi doldururken insanın içini, bu çabanın içine düşüldüğünde, adeta denizlerdeki girdap gibi bir şekle dönüşebiliyor çabanın kendisi.
Bu konu bir girdaba dönüştüğünde, öyle bir mükemmel tanımı oluşuyor ki, yapılan şey her ne olursa olsun, içinde mutlaka eksik bir şeyler kalmıştır kaygısı ortaya çıkarak, yapılan tüm iyi şeylerin yok sayılmasına neden olabiliyor. Veya o eksik şeyler hiç tükenmediği için, kişi girdabın içinde döndükçe dönebiliyor. Bunlardan daha da kötüsü, hiç denemeden vazgeçebiliyor insanlar yapmak istedikleri şeylerden.
Alışkanlık haline geldiğinde insanın kodlarına öyle bir işliyor ki mükemmellik çabası, sanki o siz, siz de oymuşsunuz gibi oluyor ve bir şeyleri iyi yapma konusunda destek olduğunu düşündürerek sizi bir çok şeyden geride tutabiliyor.
Kalıp cümleler oluşturuyor zihinlerde, “sakın deneme yapamazsın”, “bir şeyler eksik kalırsa insanlara rezil olursun, o yüzden çalışmaya devam et ve yaptıklarının içine sinmesine izin verme, mutlaka eksik bir şeyler kalmıştır içinde tamamlaman gereken, onları bitirmeden de kimseyle paylaşma yaptıklarını”, “şimdiye kadar hiç başarısız olmadın, ya şimdi başaramazsan, en iyisi dur ve devam etme”.
O kalıp cümleler öyle de yumuşak yumuşak çıkıyor ki insanın içinden, sanki yardımcı olmaya çalışıyorlarmış hissi yaratıyorlar. “Haklı galiba” diye düşünüyor cümlelerin sahibi ve bırakıveriyor yapmak istediklerini veya kendisini zorladıkça zorluyor “daha hala olmadı” diyerek.
Oysa bazen o cümleleri duyduktan sonra susturmak, onları farklı cümlelerle değiştirmek, mükemmeli aramak yerine, iyi ve daha iyiyi bulmaya çalışmak, bazen yanlış yapmak, yanlışı yakalayıp ondan ne öğrendiğini bulup, o farkındalıkla yola devam etmek mükemmeli yaratma çabasının insana öğrettiklerinden çok daha fazlasının öğretmeni oluyor insan yaşamında.
Mükemmeli yaratma konusunda yazdıklarım tanıdık geldiyse, belki biraz düşünürsünüz üzerinde. Belki bundan sonra kendinizi yakalatır size burada okuduklarınız ve belki değiştirmek için planlar yaparsınız içinizden size seslenen cümlelerinizi.
Bunlardan bende yok diyorsanız, harika bir haber, hep öyle devam edin yaşamaya.
Eğer birilerinin yaşamına anne, baba olarak, öğretmen olarak, yönetici olarak dokunuyorsanız, onların mükemmelle ilişkilerini doğru kurmaları konusunda nasıl davranmanız gerektiğini düşünmek istersiniz belki. Belki bu rollerde kendinize ayna tutup bakarsınız, acaba onların kodlarına mükemmellik çabasını yazmakta ne kadar ısrarcıyım sorusunun cevabını ararsınız kendinizde.
En iyisi, mükemmelle fazla boğuşmadan, iyi, daha iyi, sonra ondan daha iyiyi bulma çabası olsun hayatlarımızın içinde. O zaman girdap belki de keyifli dalgalara dönüşür, hani içine kaçırmadan üzerinde oynanabilen türden dalgalara. Ne dersiniz?
Keyifli hafta sonları…
Yaşama Katılacak Ne Çok Şey Var
İster kurumsal dünyada olun, isterseniz tamamen ondan uzakta ve kendi evinizde ve hobilerinizle uğraşır bir halde olun, eminim yaptıklarınızla ilgili, yapmak istediklerinizle ilgili bazı hedefleriniz, hadi çok zorlayıcı geldiyse hedef de demeyelim, gözünüzde canlandırdığınız planlarınız vardır. Tam bu noktada sorun kendinize,
- Kendim için oluşturduğum hedeflerin veya planların ne kadarı ulaşılır, ne kadarı ulaşılamaz? Ne kadarını tam istediğim gibi olmaz diye bir kenara bıraktım?
- Yaptığım işleri ne kadar o planlarla uyumlu buluyorum, ne kadarını ne yaparsam yapayım olmuyor diye düşünüyorum ve kendimi yargılayıp duruyorum?
- Bu planları gerçekleştirmeye çalışırken ne kadar keyif alıyorum, ne kadar kan ter içinde ve yorgunluk ve sinirden bitkin düşmüş hissediyorum ve gerçekleşen planlarımı ne kadar fark edip kendimi kutluyorum?
- Bu planlara ulaşmaya çalışırken kendime ne kadar katı davranıyorum?
Bu sorular pek çoğumuzun içinde yaşayan küçük mükemmeliyetçi tarafın sorgulanması için aklıma gelen sorular. Bazen bu küçük mükemmeliyetçi taraf yaşantımızı öyle bir eline geçiriveriyor ki, insan kendini bir döngünün içinde dönüp dururken buluveriyor.
Çok severim beğendiğim kitaplarımı farklı zamanlarda tekrar okumayı, geçenlerde de Brené Brown’un Cesur Yanınızı Kucaklayın kitabını tekrar elime aldım. Çok güzel anlatır Brené Brown mükemmel olma çabasını. Kitabı tekrar okurken, daha önce bir tablo gibi gözümde canlanmamış olan, tekrar okurken birden bire gözümün önünde bir tabloya dönüşen aşağıdaki bilgiler beni bu defa daha çok etkiledi. Çünkü düşündüm, uzun yıllar süren kurumsal iş hayatımda, evimde, okul yaşantımda pek çok zamanda ve pek çok dönemde bu tablonun hayatından çıkart kısmında yazılı olanlarla boğuşup durmuşum. İyi bir şey yaptığımı düşünürken, zaman zaman iyi şeyleri kaçırdığımı fark bile etmemişim.
Yaşamına Kat |
Yaşamından Çıkart |
Özgün ve farklı olmaya izin vermek | Kim ne düşünür? düşüncesi ile hareket etmek |
Kendine karşı anlayışlı olmak ve kabul etmek | Sürekli mükemmel olmak çabası içinde olmak |
Dayanıklı olmak | Güçsüzlük duygusu ile yaşamak |
Şükretmek | Sürekli yetersizlik korkusu ile yaşamak |
Önsezilere inanmak | Sürekli kesinlik ihtiyacı içinde olmak |
Yaratıcılığı keşfetmek ve uygulamak | Sürekli başkaları ile kıyaslamak ve sonra vazgeçmek |
Eğlenmeye ve dinlenmeye izin vermek | Yorgun ve yoğun olmayı statü sembolü olarak görmek |
Sakin ve dingin yaşamak | Sürekli kaygı üretmek |
Anlamlı ve kendine inanarak çalışmak | Kendinden şüphe duyarak, varsayımlar geliştirerek çalışmak |
“Gül, şarkı söyle, dans et” ilkesini benimsemek | Daima kontrollu olup, ciddi görünmeye çalışmak |
Şimdi sizlere sorsam, sizler bu tabloya göre kendinizi nasıl görüyorsunuz, iş yerinde, ekip yönetirken, çalışıp bir şeyler hazırlarken, evinizde, ailelerinizleyken, hobilerinizi deneyimlerken? Baktınız fazlaca çıkartılacak şeylerin olduğu taraftasınız, acaba biraz diğer taraftan bir şeyleri yaşama katmak nasıl gelir kulağınıza? Yaşamdan çıkarılacaklar başarısızlığı getirmeyeceği gibi, yaşama katılacaklar daha önce hiç fark etmediğiniz yepyeni güzellikleri ve yepyeni bakış açılarını beraberinde getirebilir, bambaşka pencereler açabilir tıkanıp kalınan durumlarda, mükemmel olmama korkusu ile bir adım geride durduğunuz pek çok şeye adım atıp, hatta yol alırken buluverirsiniz kendinizi, bir fare tekerleğinde sürekli dönüp durma hali yerini etrafa baka baka gezilen bir yola bırakır.
Yaşama katılacaklarla dolu bir hafta dileğiyle…
Acaba mükemmeliyetçi misiniz?
Ne yaparsam en iyisini yapmam lazım. En iyisi olmayacaksa yapmamak daha iyi. Mükemmel bir ebeveyn olmam lazım. Mükemmel sağlıklı bir insan olmalıyım. Mükemmel bir iş insanı olmak zorundayım. Mükemmel arkadaş olmam lazım. Mükemmel bir evlat olmalıyım. Mükemmel bir öğrenci olursam başarılıyımdır. Mükemmel olmasını sağlamak için yaptığım her şeyin içinde hatasızlık ve eksiksizlik olmalı. Gözüm her zaman hatalarda ve aksi gidenlerde durmalı ki, onları hemen yakalayıp ortadan kaldırabileyim.
Bunlara benzer cümleleri duydunuz mu? Duyduysanız, kimlerin ağzından? Kendiniz, yakınlarınız, ebeveynleriniz, yöneticileriniz, içinde olduğunuz sistemlerin size söyledikleri? Sizin başkalarına bu konuda söyledikleriniz? Şöyle bir bugüne ve bugünden geçmişe doğru bir baksanız bu konuda neler fark edersiniz?
Ben şöyle bir bakıyorum, aslında herkesten ve kendimden o kadar çok duyduğum ve duymaya da devam ettiğim cümleler ki bunlar. En doğruyu yapmak, en hatasız olmak, en iyi olmak, her şeyin en iyi olmasını sağlamak, en mutlu olmak ve daha yazmakla bitmeyecek en’ler dünyası.
Zaman zaman bu en’lerin tanımları öyle uçsuz bucaksız hale geliyor ki, konu her neyse, ona da zaten ulaşılmaz ki düşüncesi giriveriyor zihinlerimizin için ve hatta bazen vaz geçiyoruz o “en” her neyse ona ulaşmaktan. Örneğin öyle bir mutluluk tanımı yapıyoruz ki, bu durumda ona ulaşmaya imkan yok deyip mutluluk da neymiş diyor ve koyuyoruz bir kenara.
Bazen farkında olmadan bu tanımları gerçeklikten ve olan bitenden bağımsız yapıyoruz Sonra da kendimizi kendi tanımımızın parçası olan kendimiz ve diğer insanlarla yaşamaya başladığımız bir mücadelenin içinde buluyoruz. Ebeveynlikle ilgili bir “en” tanımı varsa, bu çocuklara doğru giden bir mücadeleye dönüşüyor, benim çocuğum “en mükemmel” olmalı ve ben bunu sağlamak zorundayım. Yönetmekle ilgili bir “en” tanımı varsa, bu da çalışanlara doğru giden bir mücadeleye dönüşüyor, benim takımım “en mükemmel ve en hatasız” olmalı, hatalara yer yok bakış açısı üzerine kurulu, odağın hatada, yanlışta ve bunlara neden olanları yakalamakta olduğu bir mücadele. Yani özetle insanın kendisini ve yakın çevresindeki herkesi içine alan ve bazen yoran, bazen üzen, bazen kızdıran bir mücadele. Oysa ki niyetimiz ne kadar da iyiydi, her şey “en mükemmel” olsun istemiştik.
İnsanın doğası ile ne kadar uyumlu bilmiyorum ama ister öğrenerek diyelim, ister özenerek diyelim, istersek de içimizden gelen bir şeylerin sonucunda diyelim, insan gelişimi ile birlikte bu kavram da insanla birleşen ve üzerinde çok fazla düşünülüp konuşulan kavramlardan biri haline geldi. Yalnız, tek sıkıntı, mükemmel lafını duyunca kulağa çok iyi gelen, ancak “daimi mükemmel” olunmaya çalışıldığında amacının tam tersi sonuçlar doğuran bir kavram.
Son beş, altı yıldır en çok farkına vardığım konulardan bir tanesi insanın kendisine sıklıkla aynada bakıp, kendisini mümkün olduğunca objektif bir bakışla değerlendirmesinin ne kadar önemli olduğu. Elbette yaptığımız her şeyi bildiğimizin en iyisini yaparak, o an için en iyi şeyi seçerek yapıyoruz. Eğer mükemmel olma konusunda geliştirdiğimiz bir “en” bakış açısı varsa, bu “en” gerçeklikle tam da örtüşmüyorsa, bu “en”e ulaşamama kaygısı beraberinde stres, endişe, korku ve kızgınlığı barındırıyorsa, bu “en”e giden yolda odağımızda potansiyel hatalar, başarısızlıklar varsa, aynaya baktığımızda görmemiz gereken bu durumun çok da işe yaramadığı olacaktır.
Elbette mükemmel bir şeyler yaratmaya çalışmak hayat amacımız, öyle olmasa gelişim çok da mümkün olmaz ve her şey kendini tekrar eden hale gelirdi. Ancak burada öyle ironik bir durum var ki, mükemmel olmayı yukarıda yazdığım bir şekilde algılamaya başlayınca, bir şeyleri yapma biçimi kendini tekrar etmeye başlıyor. Hani kaygıdan endişeden söz ettim ya, mükemmelliği burada sözünü ettiğimiz şekilde algılamaya başlayınca, bildiğimiz yolun dışında bir şeyler yapmanın o mükemmelliği bozacağına inanarak farklı bir şeyler yapmamaya, ertelemeye, ya da yeni bir şeyler denemek gerekse bile, başarısız olma kaygısı ile onları denememeye başlıyoruz. Yani mükemmeli yaratalım derken, ya olduğumuz yerde duruyoruz, ya aynı şeyleri tekrar yapıyoruz, ya da yeni bir şeylerle o mükemmeli yaratma fikrini en baştan reddediyoruz.
Peki o halde ne yapmalı?
Önce daimi mükemmel olmaya çalışmaktan kurtulmak lazım. Sonra şu aynaya bakma konusu önemli. Yargısız, yorumsuz, mazeretsiz bir ayna bulup oradan kendimize bakmak önemli. Sonrasında da daimi mükemmel olmak yerine gerçekçi mükemmel olma konusunda bir şeyler düşünmeye başlamak gerek. Daha gerçekçi ve ulaşılabilir bir çerçeveden geleceğe baktıracak, yürüdüğümüz yolda hata ve başarısızlıkların yaşanmasının olası, hatta kaçınılmaz olduğunu fark ettirecek, başaramazsam başkaları ne der sorusunun yerine, elimden geleni yapıyorum demeyi düstur edindirecek, kaygı ve endişenin yerine umut, merak, cesaret ve yeni bir şeyler yaratma hevesini yerleştirecek bir gerçekçi mükemmellik sistemi oluşturmak lazım. Sonra da bu sistemle uyumlu davranışları geliştirmeye ve eski alışkanlıkları bir kenara koyup, yeni sisteme uygun davranmaya başlamak ve onların etkilerini gözlemlemek lazım. Aynamızın yakınlarda olduğundan emin olup, arada bir aynadaki görüntüyü fark etmek de çok önemli. Söylemek istediğim, kendi kendimize bazı kontrol noktaları oluşturup neler oluyor, nasıl gidiyor ve nasıl olsa daha iyi olur sorularının cevaplarını yakalamak lazım.
Sabit tanımlı bir mükemmele ulaşmaya çalışmak yerine gelişime açık, hatalardan öğrenerek büyüyen, yeniliklerin yaratıcılıkla birleştiği, cesaret, umut, mutluluk ve hareket barındıran bir mükemmeli yaratma hali oluşturmak galiba en iyisi.
Mutlu hafta sonları…