Tag Archive | yenilik

Kutunun Dışından Düşünmek mi Yoksa Kutuyu Tamamen Kaldırmak mı?

Bilgisayar programlamanın öncülerinden Grace Hopper’ın bir cümlesi beni çok etkiler. 

“Dilimizdeki en tehlikeli cümle biz bunu her zaman böyle yaparız cümlesidir…”

Her zamanki gibi düşünmek, alışıldık çözümler üretmek, bildik bakış açıları ile durum değerlendirmesi yapmak, her zamanki gibi davranmak, yapılacak işlere hız kazandırma özelliğine sahip olsa da zaman zaman gözümüze çarpmak için sabırsızlanan birçok şeyi gözden kaçırmamıza ve belki de elimizde olandan daha iyi sonuçların da var olabileceğini göz ardı etmemize neden olabilir.  

Albert Einstein’ın “Hiçbir problem yaratıldığı düzlemde çözülmez.” Sözü tam da bu durumu temsil eder. Bir problemi çözmek için mutlaka dışarıdan ve farklı bakış açılarından bakarak durumu mümkün olan en net şekilde anlamaya ihtiyaç vardır.  

Özellikle zorlu veya yenilik ve yaratıcılık gerektiren durumlarda alışıldık ve tanıdık düşünce biçimleri ile düşünmenin yanına eklenecek, “böylesi bir durumda farklı neler yapılır, farklı nasıl davranılır, farklı noktalardan bakıldığında bu durum nasıl görülür, farklı ne tür çözümler üretilir” gibi soruların cevapları üzerinde düşünmek, çözümsüzlük hissini ortadan kaldırmanın ve yepyeni fikir ve çözümler üretmenin en etkili yolları arasında yer alır. Bu sayede, keşfedilmeyi bekleyen mevcut bilgi ve deneyimin sentezinin gün yüzüne çıkması sağlanmış olur.

Bu keşif süreci pek çok yerde “Kutunun Dışında Düşünme” metaforu ile anlatılır.

Mevcut düşünce ve davranış biçimlerimizi temsil eden kutunun içi, her zaman bildik, tanıdık ve uygulaması kolaylaşmış şeylerle doludur. Bu kutunun kenarları içinde saklanan bilindik şeyler dökülüp kaybolmasın ve biz gönül rahatlığı ile onları kullanmaya devam edelim diye sıkıca kapatıldığında, potansiyel, sentez, farklılık, yenilik ve yaratım konularında yarattığımız engellerin de aynı kutuya doluşması kaçınılmaz hale gelir. İşte tam da bu noktada kulağa hoş bir şeymiş gibi çarpan konfor alanında kalma mevzusu, yani en iyi tanıdığımız ve bildiğimiz alana saklanma eğilimi bizi hayata farklı bakış açıları ile bakmaktan ve yeni davranış ve çözümler üretmekten, kolayca alıkoyabilir.

İçinden geçmekte olduğumuz dönemde “kutunun dışında düşünme” metaforuna da bir farklı bakışın gerekmeye başladığı günlerdeyiz. Her şey öylesine hızlı değişmeye ve dönüşmeye başladı ki bu değişime uyumlanmak ve zorlu durumlara yepyeni çözümler üretmek için eski düşünce ve davranış biçimlerinden tamamen bağımsız bir bakışa ihtiyacımız olacak. Kim bilir belki de çözümün kutunun hiç olmadığı bir düşünme biçiminde saklı olduğunu fark edeceğiz.

Hazır hafta sonu da gelmişken, belki bir düşünme ödevi iyi gelir: Acaba “kutunun dışında düşünme” metaforu size ne ifade ediyor? Sizin yaşamınızda zorluk, yenilik ve yaratıcılık kavramları kutunun içinden çözümlerle mi yoksa dışından çözümlerle mi besleniyor? 

Bahara Açılan Pencere

Bir sabah uyanırsınız, açarsınız penceresini yatak odanızın, o da ne? Dışarıda bir farkılılık, bir kıpırtı, bir neşe. Şöyle bir kırparsınız gözlerinizi, tekrar bakarsınız etrafa ve çarpar gözünüze, kulaklarınıza ve burnunuza o güzel bahar mevsiminin yanında getirdikleri.

Baharın habercisi olan doğadaki yenilenme ve uyanış hep bir heyecan ve hayranlık uyandırır içimde. Ağaçların yeni çıkan yeşil yaprakları ve rengarenk açan çiçekleri, havada uçan güzel kelebekler, kuşların enfes şarkıları, havaya yerleşen bahar kokusu, papatyalar, laleler, menekşeler, yağmurla gelen bahar damlaları ne kadar güzel bir yenilenmeyi seriverirler hepimizin gözlerinin önüne. Sanki bir dikkat tabelası gibidir baharın yarattığı değişimler bizlerin yaşamları için. Sanki şöyle seslenirler: Dikkat dikkat sevgili insanlar, bir şeyler değişiyor, fark edin; doğa uyanıyor, coşuyor, renkleniyor haberiniz olsun.

Hep düşünürüm, bu dikkat tabelası iyi ve hoş da, acaba bize ne demek istiyor. Tamam haberimiz oluyor olmasına da, acaba bizler bu değişimi yaşamlarımıza ne kadar dahil ediyoruz.

Bir düşünsenize, aynı heyecanla ve kararlılıkla insanlar da her bahar kendilerini yenileseler, aynı heyecanla çiçek açmaya, şarkı söylemeye başlasalar neler farklı olurdu yaşamlarında? Doğadaki bu yenilenme ve heyecanın insan yaşamına tercüme edilmiş hali nasıl olurdu dersiniz?

Ben benim aklımdakileri yazayım, sizler sizdekileri ekleyin isterseniz:

En baş sırada insanın önce kendisine ve sonra kendi hayatına yepyeni bir gözle bakabilme cesaretini göstermesi olurdu.

Hemen arkasından, işine yaramayan yapraklarını bir ağaç gibi döktükten sonra, yeni yaprakların çıkmasına, yeni çiçeklerin açmasına izin vermesi gelirdi.

Yeşerecek yeni yaprakların ve yetişecek taze meyvelerin kimlere nasıl katkı sağlayacağını hayal etmesi olurdu peşi sıra. Yapraklar çoğalıp gölge yaptığında, gölgesinin kimlere ev sahipliği yapacağını düşünüp sevinmesini de atlamamak lazım.

Tıpkı baharın ferah ve güzel kokulu yağmurlarla, pırıl pırıl ışıldayan güneşle yaptığı gibi bir temizlik ve ferahlama çalışması yaparak, hayatında yenilik ve farklılıklara yer açması gelirdi peşinden. Bu yeri açabilmek için, belki zihninde ya da evinde birikmiş eski şeyleri ayıklayıp hayatından çıkartması, belki de saklamak istediklerini bulup, onlara sahip olduğu için teşekkür ettikten sonra, hepsini daha düzgün toparlayıp yenilere yer açacak şekilde yeniden yerleştirmesi olurdu. Ardından da, artık yeterince yer açtığına göre, bu bahar kendimde yeni ve farklı neler olmalı sorusunun cevabını rahatlıkla verebilirdi.

Bütün bunları yaptıktan sonra kendine izin vermesi gerekirdi. Kendisinden bu izni alır almaz da, tıpkı kuşların yaptığı gibi şarkılar söylemesi, kelebeklerin yaptığı gibi kanatlarını zerafetle çırparak hayallerine doğru dans etmesi, açtığı ve açacağı rengarenk ve güzel kokan çiçeklerin içinde bıraktığı coşku ve heyacanı aldığı her nefeste fark etmesi ve kendi hayatına baharı davet etmesi gerekirdi.

Sizler hayatarınıza baharı nasıl davet edersiniz? Baharın temsil ettiği yenilenme ve değişimin acaba sizlerdeki karşılığı nedir?

Biraz düşünmeye ne dersiniz?

 

 

Şirketlerde Sadelik Olur mu?

Özel yaşamın her alanında sadelik çok gündemde. Çok da haksız bir konu değil, öyle çok fazlalık ve aslında işe yaramayan şeyle yaşıyoruz ki, bazen o sadeleşme yeni şeylere alan açıyor.

İş yaşamı da çok farklı sayılmaz. Benzer karmaşa orada da var, orada da sadeleşme ihtiyacı var. Örneğin, bazen çok basit sorulacak sorular karmaşık sistemlerin içine öyle bir yerleştiriliyor ki, ne cevap verileceğini kestiremiyor insan. Bazen sistemler öyle karmaşık kurgulanıyor ki, bir yerden bir yere gitmek beş dakika alacakken, sistem içi gezintiler elli beş dakika sürüyor. Karmaşa yazılanlara da yansıyor. Kurallar yazılıyor, öyle karmaşıklar ve öyle sorgulamadan yazılıp var olmuşlar ki, kimse ne işe yaradığından tam da emin değil, ama buna rağmen adeta şirketin eli kolu olmuşlar ve tam anlamıyla otomatikleşmişler, kendi başlarına karmaşayı yaratıyorlar, ama fark eden yok. Karmaşa düşüncelere de yansıyor. Bazen karmaşık düşünmeye çalışanlar, basit çözümlerin varlığını göremez hale geliyorlar.

Karmaşa telaş yaratıyor, telaş koşturmaca ve kaygı getiriyor, koşturmaca nefes nefese bırakıyor şirketi, kaygı da yeni şeyleri görme alanını daraltıyor. Nefes nefese kalan şirket, hayatta kalmak için alması gereken nefesi almakta zorlanmaya başladığı anda, üzerine bir de kaygı binince, ihtiyaç duyduğu çözümleri görecek fırsatı da ne yazık ki kaçırıyor.

Sadelik, taze ve ferah bakış açılarıyla ve sadeleşmeye zaman yaratmakla geliyor. Geldiğinde de sanki yeni açılan bir pencereden içeri giren temiz hava kokusu ve hafif esinti gibi bir şey yaratıyor şirketin içinde. Bu temiz havanın pencereden içeri girmesini destekleyebilmek için, basit, yalın düşünce biçimleri, dolambaçlı yollar izlemeyen sorular, çapraşık yollar izlemeyen ve doğrudan sonuca götüren kısa yollu süreçler, açık ve net iletişim kuran insanlar ve bunların böyle olmasından sorumlu olan yöneticiler gerekiyor. Yapılanlara bakmak ve incelemek gerekiyor, ne kadar karmaşık, ne kadar sade? Ne yaparsak daha fazla sadelik olur içinde, ne yaparsak daha az kafa karıştırıp, daha doğrudan sonuca götürecek şeyler yaratırız şirketin içinde. Asıl işin yanında bunlara bakmak ve üzerinde çalışmak, o asıl iş her neyse onun daha yolunda akmasının en büyük destekleyicisi haline geliyor.

Sadeleşme süreçleri tanımlasa şirketler , bu süreçler için yılda belli zamanlar ayırsalar ve bu ayrılan zamanlar, neleri nasıl yapıyoruz sorusundaki “nasıl”da kalsa ve nasılları inceleyip, karmaşıklıkları ayrıştırıp, işe yarar sadelere dönüştürseler, şirketin içindeki durum evdeki kalabalık bir dolabın veya karışmış bir çekmecenin tam da istenen sadelikte düzenlendiği durumdaki hissin ortaya çıkmasını sağlar. Nasıl ki o sadeleşme sonrası evde yeni şeyler koyacak yerler açılır, şirketteki sadeleşme sonrası yeni yaratımlar için, yeni düşünceler için, yeni yöntemler için yerler kendiliğinden ortaya çıkmaya başlar.

Yönettiğiniz, çalıştığınız veya bir şekilde parçası olduğunuz şirketlerin içinde sadeleşme süreçleri başlatmak ve gereksiz yapılanlardan, gereksiz uygulananlardan kurtulup tazelenmiş bir bakışla işlere geri dönmek acaba neler sağlar? Bunlar olsa, sizler neler hissedersiniz? Biraz düşünmeye ne dersiniz?