Tag Archive | geribildirim

S4B7; Geribildirim ne işe yaramalı?

❓ Bir Sorum Var’da bu bölümün sorusu, “Geribildirim ne işe yaramalı?” 
 
🌟 Bütün ilişkilerde önemli bir yere sahip olan geribildirim (aslında ileribildirim), iş yaşamında kendisine önemli bir yer buluyor. Şirketler çalışanları arasındaki açık iletişim ve iş performansını iyileştirmek için düzenli geribildirim alıp vermeyi kurumsal alışkanlıklar arasında tutmaya çalışıyor. Özellikle yıl sonları geribildirim verme ve alma için iyi bir fırsat olarak değerlendiriliyor. 
 
🌟 Hazır yıl sonu yaklaşırken, geribildirimi gerçekten işe yarayan bir araç olarak kullanmak için yapılacakları konuşalım istedim. 
 
🌟 Bölümün sonuna, geribildirimin sizlerdeki karşılığını düşündürecek birkaç soru da ekledim. 
  
Keyifli dinlemeler…

Acaba Geribildirmesek mi?

İnsan yönetimi alanında çalışıp geribildirim konusunda kafa yormayan pek yoktur diye düşünüyorum. Kafa yormak deyince hem olumlu hem de olumsuz kafa yormaktan söz ediyorum. Kimileri geribildirim konusunda kendini geliştirmek için kafa yorarken kimileri dünyanın en saçma ve zaman kaybettiren bu aktivitesinden nasıl uzak dururuz konusunda kafa yoruyor olabilirler. Bunun bir adım ötesinde geribildirim kavramı iletişimi, iş yapışı ve performans yönetim sistemlerinin etkinliğini güçlendirecek bir araç gibi lanse edilse de çalışanla yöneticiyi karşı karşıya getirmek ve yöneticinin çalışana açık bir dille evladım sen burada yanlış yaptın demesini sağlamak üzere kullanılan bir araca da kolayca dönüşebilir. 

Peki nedir bizim geribildirimle, geribildirimin de bizimle alıp veremediği?

İngilizcesi feedback olan geribildirim, adından da fark edileceği gibi içinde bir geçmiş ifadesi, yani bir geriye dönüklük barındırır. Amacı iş yaşamında yaşanmış birtakım olaylarla ilgili karşılıklı konuşmayı ve bir kişinin diğerinde gözlediklerini gerçek verilerden yola çıkarak aktarmasını kolaylaştırmak, süreçten öğrenilenlerle sürekli iyileştirmeyi mümkün kılmak ve karşılıklı güveni güçlendirerek ilişkileri de daha iyi bir düzleme taşımaktır. Ancak geribildirim kavramı tam ve doğru kullanılmadığında sadece bir haber verme mekanizması olarak kalan ve işe yaramaktan gün geçtikçe uzaklaşan bir olguya dönüşür.

Etkili geribildirim verme, geribildirim alma, performans sisteminde geribildirim gibi birçok başlıkla beraber aktarılan geribildirim öğretileri en derinde çok kritik bir noktayı ihmal etme riski taşırlar: geçmişte kalmak. 

Geribildirim adından da anlaşılacağı üzere geçmişte yaşanan ve biten iyi veya kötü bir durumu karşı tarafa ifade etmek amacıyla kullanıldığında geçmişe dönük bir tekrarlama olmaktan öteye gidemez. Oysa esas amaç yaşanan iyi ve doğru şeyleri çoğaltıp aksak ve hatalı olanları ortadan kaldırarak gelişimi ve öğrenmeyi sürekli kılmak olduğuna, bir diğer söyleyişle esas amaç bugünden geleceğe daha sağlam bir yol haritası oluşturmak olduğuna göre, geribildirimi geçmişe dönük bir tekrarlama ifadesi olmaktan kurtarmak ve içinde çözüm barındıran, geleceğe yol gösterici olan, hataların tekrarlanmasını engelleyecek, başarıların çoğaltılmasını destekleyecek ortak konuşmalar içeren bir sisteme dönüştürmek gerekir. 

Yabancı kaynaklarda sık sık duymaya başladığımız ve “feedback” kelimesinin yerini almaya aday olan “feedforward” kelimesinin ülkemizde de yerleşmeye başlamasını sağlamak geçmişte yaşanan hata ve aksaklıklardan ders almanın, elde edilen başarılı uygulamaların çalışma pratiği haline gelmesine destek olacaktır. Bunu yapabilmenin ilk adımının iki sorudan geçtiğine inanıyor ve yazımı bu sorularla tamamlamak istiyorum. (arzu edenler fikir ve cevaplarını paylaşabilirler)

  1. İş yapış sistemlerinin, performans yönetim sistemlerinin ve günlük iletişim dilinin içine geribildirim mekanizmasının yerleştirilmesinin amacı ne? Bu mekanizmanın varlığı bizim için neden önemli? Bu mekanizma tam ve etkin çalıştığında neleri daha güçlü hale getiriyor? 
  2. Geribildirim kelimesini gelecek odaklı hale getirmek ve “feedforward” kelimesi ile uyumlu bir kelimeyle adlandırmak için nasıl bir kelimeden yardım alabiliriz?

Ayna Ayna Güzel Ayna

 

snowwhiteAyna; En çok Pamuk Prenses masalında dinlediğim eşya. “Ayna ayna söyle bana en güzel kim bu dünyada?” O zamanlar çocuk aklı, aynalar düşünebilir ve cevap verebilir diye düşündüğüm için çok heyecanlandığım, büyüdükçe ve öyle olmadığını anlayınca, beni çok üzen eşyalar aynalar.

Küçük bir kız çocuğuyken yüklediğim anlamdan olsa gerek, ayna yaşam boyu benim sevdiğim metaforlardan oldu . Aynanın olanı olduğu gibi gösterme özelliğini çok sevdim. Her zaman iki amaçlı düşündüm aynayı; hem bana beni yansıtan, hem de benim başkalarına onları yansıttığım. En büyük farkındalıklarımdan biri, iki amacımı da gerçekleştirmemin ancak ve ancak aynayı doğru zamanda elime alırsam mümkün olacağı oldu. Diğer büyük farkındalığım ise aynaların kendi kendilerine düşünme yetileri olmasa da, beni düşündürebildiklerini keşfetmek oldu.

Bu haftayı tamamlarken biraz ayna hakkında konuşalım istedim, aynaları elimize alıp, onlara bakmanın, onları karşı tarafa doğru şekilde yansıtmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlayalım istedim.

Her sabah kalkıyoruz, genellikle en az bir defa bugün nasıl görünüyorum acaba diye fiziksel görüntümüze şöyle bir bakıyoruz, doğru mu? Peki acaba davranışlarım ve sözlerim nasıl görünüyor ve duyuluyor diye ne sıklıkta aynaya bakıyoruz? İçinde bulunduğumuz topluluklarda nasıl göründüğümüzü ne sıklıkta fark ediyoruz? Hatta bir adım daha ötesinde, nasıl görünmek, ne demek ve nasıl anlaşılmak isteyip, o ayna görüntümüzde bunların nasıl olduğunu ne kadar test ediyoruz? Elbette yaptığımız her şeyin bir amacı var ve özünde de o amaca yönelik bir olumlu istek var, acaba bu aynadan bakılınca nasıl görünüyor? Biz kendimizi nasıl görüyoruz, o görüntüye göre kendimize neler söylüyoruz?

Hadi biraz da aynayı biz elimize alalım. Birlikte yaşadığımız, birlikte çalıştığımız, özetle birlikte bir yaşamın parçaları olduğumuz insanlara biz ne kadar ayna oluyoruz? Onların bizde oluşan görüntülerini onlara yalın ve yargısız bir biçimde, onları eleştirmeden ne kadar gösteriyoruz? Ne kadar paylaşıyoruz onlara ait gözlem ve farkındalıklarımızı? Acaba hiç bir şey söylemeksizin, onların kendilerinin bizde oluşan görüntülerinin farkında olduklarını ne kadar var sayıyoruz?

Ayna güçlü bir geribildirim metaforu aslında, hem kendimize bakıp bir öz değerlendirme yapmayı, hem de karşımızdaki insanlara onlarla ilgili fark ettiğimiz, onlardan bize yansıyanları yargısız ve yorumsuz aktarmayı anlatan bir metafor. Yani hem kendimizle ilişkimizi daha sağlam yönetmeyi, hem de diğer insanlarla ilişkilerimizi daha farkındalıkla yürütmeyi destekleyecek güçlü bir metafor.

Öz değerlendirme ve ilişki yönetimi, özel yaşam ve iş yaşamı ayırmaksızın, anlamlı ve sağlıklı bir yaşam sürmenin bana göre en güçlü destekçilerinden, hayat boyu sağlam duruşa sahip olan ve mutlu bireylerin en güçlü özelliklerinden. Çocuk yaşta öğretilip, yaşamın her  döneminde kullanılması gereken araçlardan.

Bu hafta sonu kendi aynalarınız üzerinde biraz düşünmeye ve kendinize aşağıdaki üç soruyu sormaya ne dersiniz?

  • Ben ne sıklıkta aynaya bakıyorum ve gördüklerimi nasıl algılıyorum? Kendime karşı ne kadar yargısız ve yorumsuz olabiliyorum? Aynam ne kadar gerçek ayna?
  • Karşımdakilere ne sıklıkta ayna tutuyorum? Tuttuğum aynalar ne kadar gerçek, ne kadar yargısız ve eleştirisiz ve ne kadar olanı olduğu gibi gösteren aynalar?
  • Diğer insanların bana tuttukları aynaları ben ne kadar sıklıkta fark ediyorum ve ne kadar kabul ediyorum?

Mutlu hafta sonları…

İletişimde Kör Noktalara Ayna Tutmak

aynaArabaların sağ dikiz aynalarının üzerindeki dış bükey aynalar vardır ya, hani sağdan gelen arabaları kör alanda görmemizi sağlayan ve neticede de potansiyel kazaları önleyen; Yargı, yorum ve negatif duygu katmadan, birbirimizde fark ettiklerimizi olduğu gibi paylaşmak, yani ayna olmak da iletişim kazalarını önleyen en önemli etken.

Bütün ilişkilerde kör noktaları görünür kılmak oldukça önemli, özellikle iş yaşamında ne kadar önemli ve gerekli olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım. Bir yönetici ve çalışan düşünün, yönetici çalışandan bir rapor istiyor, çalışan gece gündüz çalışıp raporu hazırlıyor, ancak ön bilgi yeterli olmadığı için hazırlıklar yöneticiyi tatmin etmiyor. Yönetici sinirleniyor, neye sinirlendiğini ifade etmeksizin bu sinirini söz ve davranışlarına yansıtıyor veya çalışanına hiçbir şey söylemiyor, gerekli düzeltmeleri kendisi yapıyor, söylemek istediklerini içinde saklayarak raporu kendisi hazırlıyor veya çalışana hiçbir şey söylemeden, işi başka bir çalışana veriyor. Tanıdık mı?

Olası her üç senaryoda da yönetici de mutsuz, çalışan da. Yönetici mutsuz, istediği iş ortada yok, çalışan mutsuz, çünkü tam olarak yöneticisinin gözünden ne göründüğünden habersiz. Her ikisinin kafasında da kendi oluşturdukları görüntüler var birbirleri ile ilgili. Bütün bunlara ek olarak, belki de işle ilgili istenen sonuç da ortada yok veya zamanında hazır değil.

Peki, yönetici ne yapmalı? Aslında sadece şu meşhur klişe tamlamayı kullanmalı, bakış açısı değiştirip duruma bir bakmalı ve sonra da görüneni açıklıkla çalışanı ile paylaşmalı. Ama nasıl? Önce elbette kendi gözünden bir değerlendirme gerekli. Yalnız unutmayalım ki, sadece bu noktada kalırsa, o zaman yukarıdaki senaryolardan biri ile karşılaşmaması mümkün değil. Bu ilk değerlendirmenin ardından, acaba çalışan durumu nasıl algıladı diye de bir bakmak lazım. Burada da bir kötü haber; bu iki bakış da tek başlarına yeterli olmadığı gibi, ikisinin birlikte kullanıldığı durumlarda bile, yukarıdaki senaryolardan birisinin yaşanma olasılığı yüksek. En kritik ve tam görüntü, derin bir nefes alıp duruma dışarıdan bakınca ortaya çıkan görüntü; çünkü bu görüntü durumu tam da olduğu gibi gösteren bir görüntü. Artık durum dört bir yandan görünür hale geldiğine göre, sonrası sadece bir analiz, planlama ve paylaşım gerektiriyor. Ne göründü, ne oldu, ne farklı olmalıydı, kim neyi daha farklı yapmalıydı, bundan sonra nasıl olmalı?

Birden çok insanın bir arada olduğu her ortam ve durum aslında potansiyel iletişim kazası ortamı demek. Açıklık, olanı olduğu gibi görmek ve anlatmak, yargı ve yorum katmadan durumu tasvir etmek, sağ dikiz aynasındaki dış bükey aynanın görevini üstleniyor ve kaza riskini azaltıyor, hadi olmadı, en kötü olasılıkla, sadece maddi hasarlı kazalarla durum netlik kazanabiliyor. Hal böyle olunca, yol boyu karşılıklı inanç ve güven güçleniyor, çünkü kızgınlık ve yargı olmaksızın bir bilgi paylaşım alanı ortaya çıkıyor.

Kör noktaları görünür kılmak için denemeye değmez mi?