S5B6; Günümüz dünyasında iyi bir İK profesyoneli olmanın sırları neler?

🌟 Hızlı değişimin hız kesmeden yoluna devam ettiği zamanlarda ilerlerken İK profesyonellerine de bu hızla uyumlu ve değişime destek olacak stratejiler geliştirme görevi düşüyor. Bu stratejileri geliştirirken iyi ve güçlü bir vizyon ve üstlenilecek rollerin netliği büyük önem taşıyor. 

🌟 Bu bölüm, yeni dünya düzeni içinde İK profesyonellerinin durmak istedikleri yeri netleştirmeleri ve iş dünyasının değişmeyen ve değişen parametrelerine bakarak yeni düzeni tasarlama konusunda ihtiyaç duyacakları özellikleri masaya yatırmalarına yönelik bir bölüm oldu. 

Bölümü, birkaç soruyla tamamladık. Bölümle ilgili düşünme sürecini desteklemek amacıyla sorduğumuz soruları buraya da eklemek isteriz:

❓Bu bölümde dinledikleriniz doğrultusunda sizde oluşanlarla baktığınızda, bugünden geleceğe İK vizyonunuzu nasıl tanımlarsınız?

❓Bu bölüm sonunda kendinize birkaç yeni hedef oluşturacak olsanız, bunlar neler olur?

❓Bu bölümde sıraladığımız terzi, kahin, elçi gibi metaforik İK rollerine ilave hangi roller gelir aklınıza?

Keyifli dinlemeler…

Kitap hakkında kısa bir söyleşi; Pollyanna mutlu muydu?

Kitabımın içeriği zihnimde canlanmaya başladığında ilk ilham kaynağım Pollyanna olmuştu. Acaba Pollyanna gerçekten mutlu muydu? 

Yazarken yaptığım araştırmalar beni Amerika’ya, Pollyanna’nın yazarı Elanor H. Porter’ın doğduğu Littleton kasabasına götürmüştü. Orada dünyada Pollyanna ruhunu yaşatmayı hedefleyen Pollyanna of Littleton’dan haberdar olmuş, bir Glad Club olduğunu öğrenmiş, ancak, yazma yoğunluğu arasında bu konu, sadece internet araştırması olarak kalmıştı. Ta ki geçen yıla kadar.

Geçen yıl internetten ulaştığım adrese, Pollyanna’nın ayak izlerini izleyen mutluluk ve pozitif psikoloji ile ilgili kitabımdan söz eden bir eposta gönderdim. Aynı gün Veronica Francis’den cevap geldi. Bir zoom görüşmesi planladık. Veronica, faaliyetleri ve “Glad Club” hakkında bilgi verdi, Eleanor H. Porter’ın hikayesini paylaştı, küçük sevimli dükkânı “Glad Shop”ı gezdirdi ve Glad Club üyeleri ile paylaşmak üzere kitabım hakkında bir kayıt yapmamızı önerdi. Çok heyecanlandım, çünkü bu öneri daha çok insana dokunabilme isteğimi, farklı bir yerde ve farklı bir dilde de yerine getirmeme imkân sağlayacaktı. Hemen bir plan yaptık. Ve bu sohbeti gerçekleştirdik. 

Veronica’ya teşekkür ediyorum. Yakında o da benim konuğum olup neler yaptıklarını ve kendi hikayesini anlatacak. 

*****

As I started to think about the contents of my book, Pollyanna was my first source of inspiration. I wondered if Pollyanna was truly happy.

During my research, it led me to America, specifically to the town of Littleton, where Eleanor H. Porter, the author of Pollyanna, was born. I discovered that there was a foundation in Littleton dedicated to keeping the spirit of Pollyanna alive around the world. However, because of my busy times, I had only explored this topic through online research. That was until last year.

Last year, I reached out via email to an address I found online, explaining my book and its connection to happiness and positive psychology on the footsteps of Pollyanna. The same day, I received a response from Veronica Francis. We scheduled a Zoom meeting. Veronica shared information about her activities there and the “Glad Club” she established. She also shared Eleanor H. Porter’s story and took me on a tour of her charming shop called the “Glad Shop.” Veronica suggested making an online interview  about my book to share with the Glad Club members. I was thrilled because this opportunity would allow me to reach more people in a different place and language. We quickly made a plan and conducted the interview.

I am grateful to Veronica, and soon she will be my guest in my podcast and she will share her own story and their activities about Pollyanna.

S5B5; Mutsuzluk nedir?

🌟 Mutluluk üzerine epeyce konuşuluyor. Kimi zaman haklı, kimi zaman haksız pek çok şey yazılıp çiziliyor, ancak mutsuzluk kavramı genellikle arka planda kalıyor. Bir Sorum Var’ın bu bölümünde kısaca mutsuzluğa değinmek ve mutlulukla arasındaki ilişkiye bakmak istedik.

🌟 Bu bölüm biraz olumlu biraz olumsuz duygulardan, onların etkilerinden ve mutluluk, mutsuzluk ilişkisinden söz ettik. 

Bölümde referans verdiğimiz kitaplar; 

Positivity, Barbara Fredrickson

Mutsuz Olmak, Wilhelm Schmid

Pollyanna Mutlu muydu? Nazlı Kılan Ermut

Keyifli dinlemeler…

İŞ VE ÖZEL YAŞAMDA DENGE Mİ, UYUM MU?

İş ve özel yaşam arasındaki denge mevzusu uzun yıllardır hem şirketlerin hem de çalışanların gündeminde. İş yaşam dengesini sağlamak adına şirketler politikalar geliştirmeye çalışırken, çalışanlar bu dengeyi kurmakta zorluk çekebiliyorlar. Üstelik bu dengeyi mükemmel şekilde kurmada yaşanan zorluk zaman zaman yüksek düzeyde stres de yaratabiliyor. 

Denge sözcüğünün metaforu genellikle terazidir. Denge denildiğinde bir kefeden eksiltme ya da diğer kefeye ilave etme eylemleri sonucunda aynı hizaya yani dengeye gelen bir terazi gelir gözümüzün önüne. Bu dengeli hizalanma ilk bakışta iyi görünse de içinde biraz da risk barındırır. Denge kurma çabası ile sürekli birinden alıp diğerine aktarılmaya çalışılan yaşam zamanları ve enerji, bu anlamda birbirinden rol çalmaya çalışan yaşam alanlarının çatışması ile sonlanabilir. Çünkü denge yaratma çabası eşit bir paylaşım sağlama arzusu doğurma riski taşır. Oysa hayat eşit paylaşım sağlama konusunda pek de iyi değildir. Hatta belki olmaması da gerekir.

Amazon’un kurucusu Jeff Bezos bu konuya değindiği bir konuşmasında iş yaşam dengesinden söz etmenin doğru olmadığını, onun yerine iş yaşam uyumunun ön plana alınması gerektiğini, çünkü bu ikilinin bir dairenin içinde yer alan iki alan olduğunu vurguluyor. Bezos’un sözleri, insanın ve sahip olduğu yaşamın iş ve özel yaşam olarak bölünmesinin mümkün olmadığı, insanın da sahip olduğu yaşamın da bir bütün olduğu gerçeğinin altını çiziyor. Bu bütünün içinde denge kurmak adına bir parçadan diğer parçayı keskin bir şekilde ayırmaya çalışan tutum ve yaklaşımlar, ortaya çıkması beklenen olumlu sonuçların önündeki en büyük engelleri oluşturuyor. 

Dengeye göre bakıldığında uyum daha doğal, sürdürülebilir ve esnek bir yaklaşımı beraberinde getirme ihtimaline sahip. Uyumun olduğu yerde olası denge bozulmalarını tolere etmek, bütüne odaklanmak ve deneyimin tadını çıkarmak daha olası oluyor.

Nasıl ki bir orkestra, çaldığı müzik parçasını tam da olması gerektiği gibi dinleyiciyle buluşturmak için zaman zaman bazı enstrümanların daha sessiz çalınarak diğerlerinin ön plana çıkmasını sağlamaya çalışırsa ve o sırada biz izleyenler oradaki uyumu rahatlıkla görür ve duyarsak, yaşamlarımız da kendi bütünlüğü içindeki uyumu sağlayacak benzer ayarlamalara ihtiyaç duyabiliyor. 

Bu noktada iş ve özel yaşam arasındaki ilişkide peşine düşülen kavramı, denge yerine uyumla değiştirmek, üzerinde düşünülmeye değer bir konu gibi görünüyor. Üstelik iş yaşamında yerini hızla almakta olan Z kuşağı çalışanların esneklik ve özel yaşam konusundaki tercihleri göz önüne alındığında, bu konuda düşünmeyi pek de geciktirmemek gerekiyor.

S5B4; İş yaşamı nasıl şekilleniyor?

🌟 Bu bölümde GAMA Holding İK ve Kurumsal Gelişim Grup Başkanı Ebru Ural Özkan’la pandemi sonrası iş yaşamının değişim ve dönüşümü üzerine konuştuk.  

🌟 Pandemi sonrası çalışma düzenlerinin yeni yapısından, bu düzen içinde insan kaynaklarının rolünden ve gelecekle ilgili öngörülerden söz ettik.  Sevgili Ebru, yeni şekillenen iş yaşamı içinde insan kaynakları profesyonellerinin değişimi gerçekleştirme ve yönetme süreçlerinde danışman, tasarımcı ve kolaylaştırıcı rolleri ile önemli bir yeri olacağını vurguladı. 

Sevgili Ebru Ural Özkan’a katılımı için teşekkür ediyoruz. 

Geçmişin Bilgeliğinden Bugüne Bir Hediye: Doğruluk, Gerçeklik, İşe Yararlık Filtresi

Image by Annie Spratt from Pixabay

Bir tanıdığı Sokrates’le sohbeti sırasında “Arkadaşın hakkında neler duydum biliyor musun?” diye sorar. Sokrates, devam etmesine izin vermeden, “Bir dakika, bir şeyler anlatmaya başlamadan önce söyleyeceklerini üçlü filtre testinden geçirelim.” der ve devam eder. “İlk filtre gerçeklik filtresidir, bana söyleyeceklerinin doğruluğundan emin misin?” Adam cevaplar “Şey, tam olarak değil, sadece duydum ve” Sokrates adamın sözünü keser, “Yani bana söyleyeceklerinin doğru olup olmadığını bilmiyorsun. O halde ikinci filtreye geçelim. Bu filtre iyilik filtresi. Arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey iyi şeyler mi?” Adam cevaplar “Yok aslında tam tersi.” Sokrates adamın sözünü tekrar keser ve “Yani bana onun hakkında doğruluğundan emin olmadığın, kötü bir şey söyleyeceksin. O halde sıra söyleyeceklerinin işe yarar bilgiler olup olmadığı ile ilgili olan son filtrede. Söyleyeceklerin benim işime yarar mı?” Adam sıkılarak cevaplar “Pek değil.” Sokrates “Bana arkadaşım hakkında doğruluğundan emin olmadığın, kötü ve işime yaramayacak şeyler söyleyeceksin, bence söylenmeye değmezler, unutalım gitsin.”

Sohbet ederken, geribildirim verirken, hatta sosyal medyada paylaşım yaparken, “doğruluk, gerçeklik ve işe yararlık” filtrelerinden oluşan bu bilge testi hatırda tutmak, dedikodunun, birbiri hakkında dayanaksız konuşmanın, doğruluğunun teyit edilmediği bilgilerin paylaşılmasının önüne geçerek, güvene dayalı güçlü ilişkiler için önemli bir alt yapı oluşturuyor. Hal böyle olduğunda dedikodu ve söylentilerle büyüyen ve bulaşan toksik yani zehirli ve sağlıksız iletişimin ortadan kalkması da kolaylaşmış oluyor.

Yaklaşık 2400 yıl öncesinin bilgeliğini bugünkü davranışlara yerleştirmenin gerek iş yaşamında gerekse yaşamın diğer alanlarında giderek daha gerekli hale geldiğini düşünerek, bir Pazar sorusuyla bitirmek istiyorum:

Bir şeyler söylemeden önce “doğruluk, gerçeklik ve işe yararlık” filtrelerinin hatırlanmasının yaşadığım topluluklarda alışkanlık haline gelmesi için ben neler yapabilirim?

S5B3; Çoklu görev ne kadar mümkün?

🌟 Zaman en değerli kaynağımız. Bu değerli kaynağı verimsizleştiren konulardan biri aynı anda zihnimizi meşgul edenler yüzünden yaşadığımız odaklanma güçlüğü. 

🌟 Uzun yıllardır çoklu görev pompalamalarını iş dünyasında cümle içinde çok kullanıyoruz, yaşamın bütünündeyse farkına varmadan hayatlarımızın parçası haline getiriyoruz.

🌟 Bu bölüm biraz çoklu görev özelinde odaklanmadan, zamandan, tükenmişlikten söz ettik. Bu bölüme ilham olan kitabı da burada sizlerle paylaşmak isteriz: Çalınan Dikkat, Neden Odaklanamıyoruz? – Johann Hari

Bu haftaki bölüme Spotify’dan, Apple Podcasts’den ve Bio’da yer alan link üzerinden ulaşabilirsiniz.Keyifli dinlemeler…

Mutluluk, Optimizm ve Helen Keller

Mutluluk konusu eski Yunandan bugüne insanın zihnini meşgul eden bir konu. Kimileri için hayatın parçası, kimileri için de saçma ve uzak durulası bir kavram. Hatta mutluluğun kendi yaşamını sürdürürken zorlandığını söylemek pek de yanlış sayılmaz. En az mutluluk kadar zorlanan kavramlardan biri de optimizm, yani iyimserlik. Optimizmi körü körüne bir olumlu arayışı olarak niteleyenler için saçma, optimizmi yolunda gidenlerden kuvvet alarak hayata devam etmek olarak anlamlandıranlar için değerli. Belki bir seçim yapmak yerine tarafsız bir bakışla anlamaya çalışmak en doğrusudur, kim bilir.

Optimizmi destekleyen “Hayata “her şeye rağmen” farkındalık, umut ve güvenle devam edebilme ve bütünün içindeki detayları görebilme” becerisi, gerçek mutluluğun da temel gereklerinden. Yani aslında bu iki kavram birbirleri ile el eleler. Bu kavramların doğru tanımlanmasının ve hayata dahil edilmesinin keyifli ve faydalı bir yaşam için önemli olduğuna yürekten inandığım için olsa gerek, kitabım Pollyanna Mutlu muydu’yu da bu eksen etrafında yazdım. Ben de bir seçim yapmak yerine tarafsız bir bakışla anlamaya çalıştım. Bilimin bu kavramlarla ilgili söyledikleri, bu kavramlarla ilgili negatif algının nedenleri ve bu kavramları yaşamlarına aktaran insanlar, merak ve araştırma alanımın baş rol oyuncuları haline geldi. 

“Optimizm, başarıya götüren inançtır; umut ve güven olmadan hiçbir şey yapılamaz.” sözlerinin sahibi Helen Keller, bu beceriyi yaşatan önemli örneklerden biri. 

1880’de Alabama’da doğan Keller, 19 aylıkken yakalandığı ateşli hastalık sonrasında görme ve duyma becerilerini kaybediyor. Ailesinin ve Anne Sullivan isimli öğretmeninin desteği ile Braille alfabesi ile okumayı öğreniyor, parmakları ile yazarak iletişim kurmayı başarıyor, müzik çalan ortamlarda titreşimi hissederek müzik dinliyor. Harvard Üniversitesi Radcliff College’dan derece ile mezun olarak dünyada üniversiteyi bitiren ilk görme ve işitme engelli kişi oluyor. İngilizce, Almanca, Fransızca, Latince ve Rusça konuşabiliyor. Kadın hakları, engelli bireylerin eğitim ve rehabilitasyonları konularında çalışmalar yapıyor. “Hayatımın Hikayesi” isimli ilk kitabını 22 yaşında yazıyor. Yaşadığı süre boyunca kitap yazmaya devam ediyor, konuşmalar yapıyor. 1915 yılında kurduğu vakıf, görme kaybı ve körlüğü önleme, tedavi etme, yetersiz beslenme, önlenebilir hastalıklar ve sağlıklı yaşamla ilgili çalışmalarını halen sürdürüyor. 

Keller’ın yaşamı parmak uçlarıyla keşfettiği söyleniyor. 7 yaşındayken ilk öğrendiği kelime “su”. Öğretmeni Anne, Helen’ı bir su pompasının yanına götürüp elini suya tutuyor. Suyun akışını hissetmesini sağladıktan sonra, parmaklarıyla Helen’in avucuna “su” kelimesini yazıyor. Avucunda hissettiği su ile kelime arasındaki bağlantıyı fark eden Helen, nesnelerin isimleri olduğunu anlıyor. Bu yöntem sayesinde kelimeleri hızla öğrenmeye başlıyor. Su kelimesi ile başlayan öğrenme yolculuğu bir kitabının ismine de ilham veriyor: Her Şey Su ile Başladı.

 “Hayatımın Hikayesi” isimli kitabının arkasındaki cümle çok anlamlı: “Bakan körler, işiten sağırlar ve konuşan dilsizlerle dolu olan bir dünyada o, gören bir kör, duyan bir sağır ve kendini ifade edebilen bir dilsizdi.”

Keller’ın kitabında yer alan ve bizi yaşamlarımıza dikkatle bakmaya davet eden bir soru ile tamamlamak istiyorum.Sadece 3 gün daha görebileceğinizi bilseniz, o 3 günü nasıl geçirirdiniz?

S5B2; UBUNTU felsefesi nedir?

🌟 Güçlü ilişkiler özel yaşamdan iş yaşamına toplumsal yaşamdan dünya vatandaşı olmaya kadar her alanda en önemli zemin malzemesi. İlişkilerin sağlıklı yapılandırılması, içinde güçlü etik değerlerin nefes alıp vermesi, yaşamın bütününün hem kendimiz hem de çevremizdekiler için keyifli ve verimli bir yer halini almasının en önemli anahtarlarından biri. Güney Afrika dilinden bir sözcük ve oralara ait bir yaşam felsefesi olan UBUNTU, ilişkilerin gücüne çok güzel bir cümleyle vurgu yapıyor: Ben BİZ olabildiğimizde benim…

🌟 Bu bölüm UBUNTU felsefesi hakkında konuştuk ve UBUNTU’nun yaşama yansımasının öneminden söz ettik.  

Bu haftaki bölüme Spotify’dan, Apple Podcasts’den ve Bio’da yer alan link üzerinden ulaşabilirsiniz.

Keyifli dinlemeler…

S5B1; Sanat terapisi nedir?

Bu bölümü çektiğimiz gün 6 Şubat’tan önceydi. Sanat terapisinin insanın ruhuna nasıl da iyi geldiğini konuşmuştuk Sevgili Özge Tecelli ile. Plan şubat ayının ilk Salı günü yayınlanmasıydı, ancak ikimizin de elimiz ve gönlümüz varmadı yayınlamaya. Bugüne kadar bekledi kayıtlı bölümü Bir Sorum Var’ın…  

❓ Bir Sorum Var’da bu bölümün sorusu, “Sanat terapisi nedir?” 

🌟 Sevgili Özge Tecelli konuk oldu yeni sezonun ilk bölümüne. Sanat terapisi, sanatla terapi ve bunlara yönelik düzenlenen çalışmalar hakkında çok önemli bilgiler aldık.  

🌟 Sevgili Özge sanat terapiyi, ruha ayna tutma ve görsel bir festival yaratma olarak tanımladı.

🌟 Sanat terapi atölyelerinin özel yaşamda olduğu kadar çalışma hayatında da çok etkili olduğunu, takımlara ve bireylere, problem çözme, yaratıcılık, zorluklarla başa çıkma, iş birliği, aidiyet gibi konularda destekleyici olduğunu, gizli yerlerde kalmış güçlü yanları fark etmemizi sağladığını öğrendik. 

🌟 Oldukça keyifli bir sohbet oldu ve sevgili Özge’den, bir kez daha bizimle olup, sohbetimizde konusu geçen Yaşam Tarzı Analizi hakkında bilgi vermesi konusunda da söz aldık. 

4 sezonu ve 61 bölümü geride bırakan ve bu hafta iki yaşını dolduran “Bir Sorum Var”, önceki sezonlarda olduğu gibi yine iki haftada bir yeni bölümleriyle sizlerle olmaya devam edecek.

Keyifli dinlemeler…