İş ve özel yaşam arasındaki denge mevzusu uzun yıllardır hem şirketlerin hem de çalışanların gündeminde. İş yaşam dengesini sağlamak adına şirketler politikalar geliştirmeye çalışırken, çalışanlar bu dengeyi kurmakta zorluk çekebiliyorlar. Üstelik bu dengeyi mükemmel şekilde kurmada yaşanan zorluk zaman zaman yüksek düzeyde stres de yaratabiliyor.
Denge sözcüğünün metaforu genellikle terazidir. Denge denildiğinde bir kefeden eksiltme ya da diğer kefeye ilave etme eylemleri sonucunda aynı hizaya yani dengeye gelen bir terazi gelir gözümüzün önüne. Bu dengeli hizalanma ilk bakışta iyi görünse de içinde biraz da risk barındırır. Denge kurma çabası ile sürekli birinden alıp diğerine aktarılmaya çalışılan yaşam zamanları ve enerji, bu anlamda birbirinden rol çalmaya çalışan yaşam alanlarının çatışması ile sonlanabilir. Çünkü denge yaratma çabası eşit bir paylaşım sağlama arzusu doğurma riski taşır. Oysa hayat eşit paylaşım sağlama konusunda pek de iyi değildir. Hatta belki olmaması da gerekir.
Amazon’un kurucusu Jeff Bezos bu konuya değindiği bir konuşmasında iş yaşam dengesinden söz etmenin doğru olmadığını, onun yerine iş yaşam uyumunun ön plana alınması gerektiğini, çünkü bu ikilinin bir dairenin içinde yer alan iki alan olduğunu vurguluyor. Bezos’un sözleri, insanın ve sahip olduğu yaşamın iş ve özel yaşam olarak bölünmesinin mümkün olmadığı, insanın da sahip olduğu yaşamın da bir bütün olduğu gerçeğinin altını çiziyor. Bu bütünün içinde denge kurmak adına bir parçadan diğer parçayı keskin bir şekilde ayırmaya çalışan tutum ve yaklaşımlar, ortaya çıkması beklenen olumlu sonuçların önündeki en büyük engelleri oluşturuyor.
Dengeye göre bakıldığında uyum daha doğal, sürdürülebilir ve esnek bir yaklaşımı beraberinde getirme ihtimaline sahip. Uyumun olduğu yerde olası denge bozulmalarını tolere etmek, bütüne odaklanmak ve deneyimin tadını çıkarmak daha olası oluyor.
Nasıl ki bir orkestra, çaldığı müzik parçasını tam da olması gerektiği gibi dinleyiciyle buluşturmak için zaman zaman bazı enstrümanların daha sessiz çalınarak diğerlerinin ön plana çıkmasını sağlamaya çalışırsa ve o sırada biz izleyenler oradaki uyumu rahatlıkla görür ve duyarsak, yaşamlarımız da kendi bütünlüğü içindeki uyumu sağlayacak benzer ayarlamalara ihtiyaç duyabiliyor.
Bu noktada iş ve özel yaşam arasındaki ilişkide peşine düşülen kavramı, denge yerine uyumla değiştirmek, üzerinde düşünülmeye değer bir konu gibi görünüyor. Üstelik iş yaşamında yerini hızla almakta olan Z kuşağı çalışanların esneklik ve özel yaşam konusundaki tercihleri göz önüne alındığında, bu konuda düşünmeyi pek de geciktirmemek gerekiyor.