Neyi bildiğimiz kadar neyi seçtiğimiz de önemli. Hatta neyi seçtiğimiz bazen çok daha önemli. Yaşamda atacağımız her bir adımın hemen öncesinde üzerine basmak üzere bir taş koyduğumuzu düşünürsek, işte o taşlar bizim seçtiklerimiz, seçimlerimiz. Yani aslında o koyduğumuz taşın şekli, koyduğumuz yer, taşın baktığı yön üzerinde yürümeye devam edeceğimiz yolun adımları olmaya başlıyor kendiliğinden.
Elbette biliyorum yaşama bakış şeklimizi belirleyen en önemli faktörlerden bir tanesi genetik. Fakat eğer istersek ve seçersek, o bizimle gelen ve adına genetik denen önceden kodlu bilgilerin ötesinde bir şeyleri yaşama yerleştirebileceğimize inancım da sonsuz.
İnancım sonsuz derken genetikle ilgili bilinenlerin zaman zaman zorlayıcı ve kısıtlayıcı inançlara dönüştüğünü de iyi biliyorum. Bazı şeylerin adeta insanın içine kazınarak yazıldığı ve asla değiştirilemez olduğuna inanıyor ve hep o kazınarak yazılmış şekilde davranırken buluyoruz kendimizi. Mesela şöyle düşünüyoruz: bazı insanlar dünyaya daha kötümser gelirler, bazıları daha iyimser; bazıları daha neşelidirler, bazıları daha durgun ve az gülen, bazıları asabidir, bazıları suratsız. Arkasından bütün bunları mizaç veya huy denilen şeyle, aslında bence genetiğin farklı bir ismiyle eşleştiriyoruz ve ne yapalım ben de böyleyim elimde değil, mizacım bu diyerek işin içinden çıkıveriyoruz. Veya çok yaygın olan bir özdeyişe yürekten inanırken buluyoruz kendimizi, “can çıkar huy çıkmaz”.
Doğru genetik veya mizaç veya huy elbette var ama, bir yandan da istediğimiz şekilde seçim yapmamızı destekleyen özgür irademiz var. Eğer istersek, neyi seçeceğimize özgür irademizle karar verebildiğimize göre, yeni ve yaşamımızı kolaylaştırıp, bizi destekleyecek mizaçları kendimiz için oluşturamaz mıyız?
Burada yola çıkaracak en anahtar cümle “İstersem, yapabilirim” cümlesi. Kendimizi daha yakından tanıyıp aslında kendi yaşam yolumuzun ilerleyen bölümünü ellerimizle toplayıp döşediğimiz ve adı seçimlerimiz olan taşlarla oluşturduğumuzu fark edebiliriz. Sonra da yaşam yolumuza döşediğimiz taşları hep bildiğimiz gibi dizmek yerine, acaba neyi seçiyorum, acaba neye göre seçiyorum ve neyi seçmem daha iyi olur sorularının cevaplarını vererek, en uygun olacaklarını düşündüğümüz yeni yerlerine koymayı deneyebiliriz.
Bunu yapmak için çok basit bir ön “farkına varma” adımına ihtiyacımız var, o da şu soruyu cevaplamaktan ibaret: Şu anda atmak üzere olduğum adım, alıştığım ve benim için otomatikleşmiş bir davranışı mı içeriyor, otomatikleşmiş bir tercihle aynı seçimleri yapmak mı seçtiğim, yoksa özgür irademi kullanarak farklı seçimler üzerinden mi gitmek istiyorum?
Bugün seçimlerinize, adımlarınıza, yaptıklarınıza, yapmayı düşündüklerinize, davranış ve sözlerinize odaklanmaya ve onları neye göre seçtiğinize şöyle bir bakmaya ne dersiniz? Bakın bir bakalım, yaşam yolunuza koyduğunuz ve koyacağınız yol taşlarınız sizinle bütünleşmiş ve otomatikleşmiş bir sistemden mi geliyor, yoksa özgür iradenizle, bilerek, isteyerek yaptığınız tercihlerden mi?
Mutlu haftalar…