Güzel Bir Sonbahar Sabahından Küçük Bir Paylaşım

agacBu sabah daha önce hiç çıkmadığım kadar erken bir saatte yürüyüşe çıktım, o kadar erkendi ki güneş doğmaya yeni yeni niyetleniyordu.  Alacakaranlıkta yürürken, sonbaharın ne kadar güzel bir mevsim olduğunu bir kez daha fark ettim. Sağ olsun, rengârenk yaprakların üzerinde hışırtılı sesler çıkararak yürümenin keyfini bize sunuyordu nazikçe. Bunları fark etmeden önce olanların üzerine bir şeyler yazmak istedim bugün

Evimin dışına adımımı atar atmaz, sabahın soğuk ayazı yüzüme çarptı, çok da soğukmuş diye düşündüm, sonra aman hava da daha karanlıkmış, keşke biraz sonra çıksaydım dedim. Sonra bu düşüncelerin otomatik olarak zihnime geldiğini fark ettim ve biraz daha dikkatle dışarıya baktım. Uykulu halimle kapıdan çıkınca yüzüme çarpan serin havanın aslında hoşuma gittiğini hissettim, sonra o yeni yeni aydınlanan gökyüzünün ne kadar keyifli olduğunu, renklerin ne kadar güzel olduğunu görmeye başladım. Bu sefer de daha önce neden bu saati hiç dışarıda geçirmemişim diye hayıflandım. Yine bir durup düşündüm, şu son derece basit görünen sabah yürüyüşüne çıkışta bile kafamda ne çok şey gezindi diye. Şaşkınlıkla zihnime ilk düşenlerin hava soğuk ve karanlıkmış cümlesi olduğunu ve aslında çok da hoşuma giden şeyleri daha sonra keşfettiğimi fark edince çok şaşırdım. Hadi güzellikleri keşfettim, bunlardan keyif alma zamanı gelmişken, bu sefer de neden daha önce yapmadım diyerek yarattığım hayıflanma duygusu, şaşkınlığımı iyice arttırdı. Sonrasında sürekli araştırdığım, üzerinde konuşup yazdığım bakış açısı konusu aklıma geldi, şöyle bir silkelendim ve iyi ki daha önce yapmadığım bir şeyi bugün yapmışım, şu güzel serin havayı, gökyüzündeki renkleri görmek ne güzel diye keyiflendim.

Bakış açısı sanki biraz matematiksel geliyor kulağa, hatta geometri dersi gibi bir ses bırakıyor kulakta, kaç derecelik açıyla bakıyoruz, biraz sağa kayarsak açı kaç derece olur, iyi görüş için kaç derecelik açı olmalı filan gibi kelimeler uçuşuyor benim zihnimde. Ardından da yeterli değil gibi geliyor sadece bakış açısı üzerine düşünmek, çünkü o açıyla bakmanın altında yatan başka bir şeyler var ve biz o şeylere göre o açıdan bakıyor oluyoruz genelde, aslında seçiyoruz o açıdan bakmayı.

Baktığımız açının o açı olmasını destekleyenler neler? Doğduğumuz günden bugüne bizi getiren her şey aslında. Geçmiş tecrübelerimiz, yaşadıklarımız, ebeveynlerimizden, öğretmenlerimizden, arkadaşlarımızdan, sevdiklerimizden, patronlarımızdan kısaca yaşamdan öğrendiklerimiz, yaşama bakarken, o yaşamı yaşarken içinden kayda değer bulup seçtiklerimiz, bunlardan yola çıkıp geliştirdiğimiz inançlarımız, yargılarımız, alışkanlıklarımız, değerlerimiz, duygularımız. Yani aslında yıllar boyu toparladığımız şeylerle yapılandırdığımız düşünce biçimimiz şekillendiriyor baktığımız açının yönünü ve derinliğini. Baktığımız açı işin somut ve gözle görülen kısmı, ama asıl numara gözle görünmeyen, belki de sadece bir kısmını sayabildiğim ve adına düşünce biçimi diyebileceğim kocaman ve çok da esnek olduğunu düşündüğüm bir balonun içinde saklı. Öyle kocaman ki, her nereye bakarsak neyi nasıl algılayacağımızı bize tercüme edecek bir güce sahip, yaşadıklarımızı bizim kendi iç dilimize tercüme eden bir tercüman adeta.

Kendi balonlarımızın içindekileri fark etmenin ve onların üzerinde düşünmenin, yaşamı keyifle yaşamanın birinci kuralı olduğuna inanırım. Çünkü eğer biz kendi balonumuzun içinde birikenlerin farkında değilsek, o balon yaşamı neredeyse hiç düşünmeden yaşatacak bir güce sahip hale geliverir kolayca. Çünkü o balon güçlü bir şekilde geçmişi derleyip toparlar ve bizi yormadan, otomatik halde bugüne ve geleceğe baktırır, davranışlarımızı ve sözlerimizi ona göre programlar, korumacı bir yaklaşımla bizi bildiğimiz yoldan bakmaya ve bildiğimiz yoldan yürümeğe yöneltir. İşte bana sabah alacakaranlıkta dışarı çıktığımda önce soğuğu ve karanlığı fark ettiren, keyifle geçecek zamanı fark ettirmek yerine, daha önce neden yapmadın, bak ne çok şey kaçırdın bugüne kadar, keşke yapsaydın dedirten de bu balon. Sonrasında, kendimi otomatik düşüncelerimle yakaladığım anda zihnime çağırdığım “serin hava bana iyi geldi, güneşin geleceğini bilmek ne keyifli ve iyi ki bugün bu güzelliği fark ettim gibi” düşüncelerim de, kafamın içindeki balona, seni fark ediyorum ve aslında senin içinde yer alanlardan öğrendiklerimle ben ne düşüneceğimi seçiyorum, otomatiği devraldım, sen rahat ol demekten öte bir şey değil. Yani bakış açımın yönünü seçmeden önce keşfettiklerim bana bakış açımı ayarlattıranlar.

Hadi bunu kendi yaşamlarınızda bir araştırın. Sizin zihninizin içindeki o balonun içinde neler var, onlar sizi ne kadar destekliyor, siz onları ne kadar farkındalıkla kullanıyorsunuz, otomatik sistem ne kadar devrede, baktığınız açıyı geçmişte ve olası risklerde mi odaklıyorsunuz, yoksa farkındalıkla geleceğe, burada gerçekten ne var sorusuna ve yeni farkındalıklara doğru mu çeviriyorsunuz? Ben böyleyim mi diyorsunuz, yoksa o bakış açısının altında yatan içi bilgi, deneyim, farkındalıklarla dolu o zengin balonu fark edip, içindekileri kullanıp, bakış açısını ona göre kendim, bilerek, isteyerek ve fark ederek en işime yarayacak ve katkı sağlayacak şekilde ayarlarım mı diyorsunuz?

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.