Bir çocuğun eline, içinde bir toptan bile daha az dondurma olan bir külah dondurma vermişler, küçük çocuk dondurmam oldu diye çok sevinmiş, içini kocaman bir heyecan kaplamış. Başka bir çocuğun eline de aynı çoklukta ve aynı külahta dondurma vermişler, bu küçük çocuk ise ağlamaya başlamış, bu bana yetmez, çok az diyormuş hıçkırıklarının arasında. Oysa ikisi de aynı miktar dondurma ve aynı külahsa, neden bir çocuk sevinirken, diğeri ağlıyor, galiba fark nereden bakıp ne gördüğümüz, daha doğrusu ne görmeyi seçtiğimizde.
Aslında her gün, her birimiz bu metaforik durumla karşılaşıyoruz. Benzer durumlarla karşılaşan insanlar ve arkasından gelen bambaşka, hatta taban tabana zıt tepkiler ve bunlara eşlik eden davranışlar.
Galiba gerçek bu noktada tanımlanıyor. Bizim öykümüzdeki gerçek, külahta bir toptan daha az olan dondurmadan öte bir şey değil, ama dışarıdan görünen gerçek, yani algı bambaşka ve farklı. Üstelik de hem çocukların algısı, hem çocukları görenlerin algısı bambaşka, çocuğa kızanlar, anne babaya kızanlar, duruma üzülenler, dondurmacıdan yana olanlar.
Haydi, gelin taşıyın bu metaforu bugüne, iş yerinize, evinize, ilişkilerinize, yaşamınızın bütününe. Sonra durup bir düşünün, acaba elimde ne var, ama gerçekten ne var? Sonra bakın, peki bunu gerçeklik penceresinden görerek tanımlarsam nasıl tanımlarım acaba? Ardından sorun kendinize, peki ben şu anda ne görüyorum? Yani benim külahtaki dondurma konusundaki fikrim ve algım beni nereye getiriyor? Acaba farkındalıkla veya farkında olmadan tercihim ne olmuş? Peki, bu tercih ettiğim şey benim için yaşamaya değer mi, yoksa biraz daha mı düşünmeliyim üzerinde? Son karar tamamen size kalmış, ne isterseniz, hangisi anlamlıysa, sonuçta elbetteki sadece Seçmek İstediğiniz Sizindir!