Bir arkadaşım önerdi, bir film izledim. 2007 yılında çevrilmiş bir Hint filmi, Her Çocuk Özeldir – Like Stars on Earth. Film önermem genelde, çünkü zevkleri farklıdır herkesin, ama bunu önermek istiyorum, özellikle anne babalara ve eğitimcilere.
Film 8 yaşında bir çocuğun etrafında geçiyor. Klasik eğitim sisteminin başarıyı alınan notla eşleştirdiği bir okul sisteminde farklı bir çocuğun aptal olarak ayrıştırılmasını, ailesi tarafından saygısız, tembel bir çocuk olarak cezalandırılmasını anlatıyor film. Çocukların tek tip bir sistemde eğitilmeye çalışıldığı, öğretmenlerin ve ailelerin nasıl da bu sistemin parçaları halini aldıkları traji komik bir şekilde gözler önüne seriliyor. Tek tip olamayan “farklı” çocuklar sistemin dışına itilmeye çalışılıyor, öğrenemez diye etiketleniyorlar. Bunlar olduğunda filmdeki küçük çocuğun gözlerindeki o ifade, duruşu, davranışları ve ardında da kendini dış dünyaya tümüyle kapatması ve hatta konuşmayı bile kesmesi o kadar etkiledi ki beni. Tam da o sırada bir öğretmenin kalıpların dışına çıkan tavrı, farklılıklarını farkederek çocuklarla ilgilenmesi, filmin kahramanı olan çocuğun resim yeteneğini ortaya çıkararak, bu güçlü yanından aldığı ivmeyle derslerinde de yol almasını sağlaması, bir kişinin bir dünyayı, hatta birden çok dünyayı nasıl da değiştirebileceğini fark ettirdi bana.
Hem bir anne olarak, hem de “insan”la çalışan bir kişi olarak izledim filmi, çok notlar aldım kendi adıma. Çocukları yarattığımız tek tip başarı tanımının içine kapatmanın yanlışlığını bir kez daha fark ettim. Hayatı beş seçeneğe sığdıran sınav sistemleri ile onların yaratıcılığını nasıl da öldürdüğümüzü de bir kez daha düşündüm. Oysa çocuklara soru sormak lazım bol bol, hayal kurdurmak lazım, bir şeyleri ezberletmeye çalışmak yerine, düşündürmek lazım onları, her birinin farklı olduğunu bilerek tek tip elbiseler giydirmeye çalışmamak lazım, başarının tanımını gözden geçirmek lazım, çocukları birbirleriyle yarıştırmaktan vazgeçmek lazım. Çocukların sol beyinleri kadar sağ beyinlerini de geliştirmeye ihtiyaç olduğunu her zaman hatırlayarak, resim, müzik, spor faaliyetlerini çok önemsemek lazım. Her şeyden önce çocukları “dinlemek” lazım, duymak değil söylediğim, DİNLEMEK. Tanımak lazım onları. Bizim mutlu olacağımız şeyleri yapmaları için zorlamak yerine, onları mutlu eden şeyleri bulmalarına yardımcı olmak lazım, bulduklarında da hedeflerini mutlu olacakları alanlarda oluşturmaları konusunda desteklemek lazım. Sık sık hatırlamak lazım: Anne baba olmak çocuklara “sahip olmak” demek değil, onları koşulsuzca sevmek ve bunu fark ettirmek, onların yanında olmak ve onları kendi yollarında desteklemek demek.
Hepimiz biliyoruz, ama bazen unutuyoruz, çocuklar bizim geleceğimiz, ama “biz” değiller, onlar farklılar. Onların farklılıklarını fark edelim, tek tip giysilere sokmaya çalışmayalım, biz yetişkinler onlar için yarattığımız başarı tanımlarımızı gözden geçirelim, hatta birlikte tanımlayalım başarıyı çocuklarımızla, ne dersiniz?