Şikayet ve hareket, ikisi birlikte olduğunda iyi bir ikili, ama sadece şikayet olup hareket kısmı olmadığında tam bir kısır bir döngü. Eğer hareket kısmı yoksa, ileri doğru bir adım attıracak soruları kendimize sormuyoruz demek oluyor ve içinde bulunduğumuz duruma yönelik şikayeti sürekli olarak tekrar ederken buluyoruz kendimizi. Bu hareketsizliğin en iyi eşlikçileri de, kızgınlık, mutsuzluk, sıkıntı, üzüntü ve çaresizlik gibi giderek yoğunlaşan negatif duygular. Sadece şikayetçi olma döngüsünde kalınca, bu duyguları daha yoğun yaşadığımız için, şikayet ettiğimiz durum bizler için belki de olduğundan daha zorlayıcı bir hale dönüşüyor. Bu durum, içimizdeki çözümsüzlük hissinin artmasına ve konuya dair umudumuzu kaybetmemize neden oluyor. Tam da bu noktada umudun insanı harekete geçiren, yüzünün geleceğe dönmesini sağlayan en büyük destekçilerden biri olduğunu düşünürsek, neden hareketsiz kaldığımızı anlamak daha kolaylaşıyor diye düşünüyorum.
Şikayet etmek bir şeyler olması gerektiği gibi olmadığında, ya da “bize göre” olması gerektiği gibi görünmediğinde sergilenen bir tutum. Şikayet etmeyi gerekli kılan şeyler ortaya çıktığında aslında iki yol var, ilki bizim o konuda çözüm üretebileceğimiz ve o çözümle devam edebileceğimiz bir yol, diğeri de bizim kontrolumuz dışında kalan durumlarla ilgili izleyeceğimiz bir yol.
Yol iki taneyken, bazen bu iki yola bir üçüncü yol ekleyip, diğer ikisini yok sayıp, sadece o üçüncü yolu seçtiğimiz de oluyor. Üçüncü yol, şikayetçi rolünü koruyarak yaşamı sürdürmeyi sağlayan yol. Bu üçüncü yol, aslında çıkmaz bir yol veya sadece kendi etrafında dönen bir yol, ama bazen alışkanlıkla, bazen antenlerimiz kapalı olduğu için, bazen de diğer yolları görmek istemediğimiz için, sadece o yol varmış gibi hissedip, üzerinde yürüdüğümüz bir yol halini alıyor.
Bu üçüncü yolu seçmeyi alışkanlık haline getirenler, yaşanan durumda, içinde bulunulan yerde, sürdürülen ilişkilerde sürekli kendileri için aksi gidenlere odaklanıp, en başta da söylediğim gibi, sürekli bir sızlanma, kızma, mutsuz olma hali içinde oluyorlar. Bu yolu seçen insanlar adeta bulaşıcı bir hastalık taşırcasına, bu üçüncü yolu seçme halini çevrelerine bulaştırma riskine sahipler. Ailelerde, iş yerlerinde, arkadaş topluluklarında ve hatta ülkelerde kolayca baş gösterip yaygınlaşabilen bu durum, sonrasında iyileştirmek için çok fazla çaba gerektiren bir şikayet kültürüne dönüşüveriyor. Bir de üstelik, bu durumun bulaşıcı olduğunu fark ettiklerinde, diğer insanlar şikayet edenlerin yanından yavaş yavaş uzaklaşmaya başlıyorlar.
Üçüncü yolu bir kenara koyarsak, ilk iki yol, bizi bir şekilde ileri götürecek hareketi içinde barındırıyor. Şikayet edilecek durum ortaya çıktığında peki şimdi ne yapmalı, bu konuda ben ne istiyorum, bu konu ne kadar benim kontrolumda gibi sorular sorunca ilk iki yoldan hangisinden gitmek gerektiği ufak ufak kendini göstermeye başlıyor. Şikayet edilen konu kendi kontrolumuzda ise durumu analiz edip, ne şekilde hareket etmek istediğimize karar verip, adımlarımızı planlayıp harekete geçiyoruz. Konu bizim kontrolumuzda değilse, bu durumun bizim değiştiremeyeceğimiz bir durum olduğunu fark ettikten sonra, yola devam etmek için ne yapmalıyım sorusunu sorup, yine bir adım planı yapmak, harekete geçmeyi destekliyor. Bu iki yolda da şikayetçi olmayı seçtiğimiz durumdaki duygular çok daha az bizimle oluyor, hatta bazen onları hiç fark etmiyoruz bile, çünkü burada fark ettiğimiz en güçlü duygu, kendi yaşamımın kontrolu ve sorumluluğu benim elimde duygusu oluyor.
Bu hafta sonu için bir kaç ödev versem, bu hafta sonu kendinizi daha dikkatli dinleyip ne kadar şikayet döngüsünde kalıyorsunuz, ne kadar devam ve harekettesiniz bir baksanız; şikayet döngüsünde olduğunuz durumlar varsa, neler sizi bu döngüde tutuyor, ona da bir baksanız; şikayet ederken kendinizi yakalarsanız, üçüncü yolu seçmeden, o döngüye girmeden, harekete geçmeyi bir deneseniz; bütün bunları yaparken, şikayet etmeyi otomatikleştirmiş insanları da gözleyerek, nasıl göründüklerini de fark etmeye çalışsanız nasıl olur?
Mutlu hafta sonları…