Sistemler oluşturuyoruz yaşamın her alanında. Sistemlerin insanlar için oluşturulması temel prensipken, birden bire insanlar sistemler için oluşmuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Durum bu olduğunda insan sistemi yöneten olmaktan uzaklaşmaya başlıyor ve sistem esas yönetici oluyor.
Bir kesit alalım kurumsal yaşama bakalım. Bir şirket kuruluyor, daha kuruluşta başlıyor sistemleşme çabaları, çünkü sistemleşmek demek kurumsal olmak demek, kurumsal olunduğu zaman da standart ve düzenli işleyen bir yapı yaratmak demek. Bir anlamda elbette katılıyorum, çünkü sistemleşme keyfiyeti ortadan kaldırıyor, sistemleşme öngörüyü getiriyor, sistemleşme birlikte çalışma ve yaşama kurallarını ortaya koyuyor. Yani yararlı bir şey olduğu inkâr edilemez. Ancak benim kafamı karıştıran nokta o sistemin içinde “insan” kaybolmaya başladığında ortaya çıkıyor.
Kurumlarda insan yönetimi konusu neredeyse 30 yıldır benim konum. Eh bu konuları biraz bildiğimi söylemem de çok böbürlenmek sayılmaz diye düşünüyorum bunca yıldan sonra. İnsan yönetimi ile ilgili sistemlerin kurumsal yaşamın en kritik sistemleri olduğunu düşünürüm her zaman. Öyle ince çizgiler üzerinde yer alırlar ki, doğru yapılandırılıp, doğru çerçevelerle çizilip, gerçek amacı ile örtüşmesi sağlanıp, doğru aktarıldığında ortaya çıkan iş sonuçlarına, kurumun kendisini yenilemesine ve büyümesine katkısını ölçmek için metreler gerekir. Sıkıntı şu ki, eğer bu sistemler insan yönetmenin temelinde ne olduğu farkındalığı olmadan, sadece o andaki ihtiyacı gidermek, başka benzer kurumların yaptıklarını biz de yapalım demek veya yapılacaklar listesinde bir maddenin üzerini daha çizmek üzere ortaya koyuluyorsa, üç beş vakte kurumun elinde patlaması garanti sistemlere dönüşüyorlar.
İçinde bulunduğumuz farkındalık yüz yılında, “insan” kimdir, bir kurumda “insan”ın verimli ve yaratıcı, yani var olma sebeplerini yerine getirmesi için kurum olarak neler üzerine sistemler kurmalıyız sorularını sorarak yapılandırılan sistemler olmadığı sürece tam istenen iş sonuçlarına ulaşmanın mümkün olmayacağını fark etmek lazım artık. İnsan Kaynakları bölümü mü koyalım adını, insan değerleri mi olalım, yoksa personel yönetimi olarak mı kalalım sorularını sormak yerine, belki de çok basit iki parçadan bakmalı, iş yönetimi ve insan yönetimi. Son derece sade ve basit bir şekilde bu iki konuya odaklanmalı, ama önceliği insan yönetimi konusu almalı. İnsan yönetimi, “insan” sisteminin işleyişinden ve “insan”ın duygu ve değerlerden oluşan bir canlı olmasından hareketle nasıl şekillenmeli, iletişim, gelişim, eğitim, para meseleleri, bağlılık ve mutluluk konularında nasıl yöntemler olmalı? Bunlar net ve görünür olduktan sonra, yani zemin sağlamlaştıktan sonra sıra iş yönetimine gelmeli ve iş yönetiminin ilkeleri ne şekilde yapılandırılmalı, nasıl çalışmalı, nasıl toplanmalı, nasıl yönetmeli, nasıl hedef koymalı ve nasıl yürümeli soruları cevaplanmalı.
Lütfen bunlar da ne saçma şeyler demeden önce bir sakin düşünün, bugüne kadar iş yaşamında karşınıza çıkan herhangi bir problemi hatırlayın, konu her ne olursa olsun, sıkıntı insanla ilgili kurgularda mı, yoksa işin kendisinde mi? Eğer karşımıza çıkan sorunlar yaşamı zorlaştıran türdense, acaba bugünden geleceğe insan yönetimi nasıl olursa kurumlar daha rahat yol alır, neyi fark etmeye ve farklılaştırmaya ihtiyaç var? Bu sorular üzerinde biraz düşünmeye, ne dersiniz?