Archive | Nisan 2019

Yeşil Yapraklım

Fotoğraftakileri tanıştırayım: Yaklaşık dört yıldır bizimle olan Yeşil Yapraklım isimli saksı çiçeğim ve sevgili kedi kızımız Fıstık. (Bu yazının ana kahramanı fotoğrafta gördüğünüz saksı çiçeği olacak, anlatacaklarımda kedi kızımız yer almıyor, ama olsun, madem fotoğrafta çıktı, onun da adı geçsin istedim.)

Bu sabah yaptığım balkon turum sırasında saksıdaki çiçeğimin açmak üzere olduğunu görünce ne kadar mutlu oldum anlatamam. Diyeceksiniz ki ne var bunda bu kadar sevinecek, bütün çiçekler açar. Elbette haklısınız, genelde bütün çiçekler açar açmasına da, benim bu çiçeğim evimize dört yıl önce üzerinde renkli çiçekleri ile gelmiş, ancak o çiçekler döküldükten sonra bir daha hiç çiçek açmamış, sadece yemyeşil yapraklarıyla hayatını sürdürmüştü. İşte o yüzden de adını Yeşil Yapraklım koymuştum.

Bu bahar, sevgili Yeşil Yapraklımın tekrar çiçeklenmeye karar verdiğini görünce epey bir düşündüm. Yeşil Yapraklımın tomurcuklarının bana doğanın muhteşem bilgeliğini bir kez daha hatırlattığını fark ettim. Hiç bir müdahale gerektirmeyen, akışla yol alan, kendiliğinden olanların olmasına izin veren bir bilgeliği bir kez daha fark ettiren düşüncelerle doldu zihnim. Dört yıldan sonra artık yeşil yapraklımın çiçek açacağından ümidimi kesmişken, ondaki kararlılığa ve dayanıklılığa işaret ediyordu düşüncelerim.

Benim güzel yeşil yapraklım vazgeçmemişti hayatta olmaktan, çiçek açmadan geçen dört yıl onu kuvvetle ayakta durmaktan ve balkonumuzu keyiflendirmekten alıkoymamıştı, sabır ve kararlılıkla saksısında büyümeye devam etmişti. Ne geçen mevsimler, ne de yanı başında çiçek açan diğer saksılar hevesini kırmamışlardı. Beklemişti, neyi, neden bilmiyorum, ama beklemişti. Belki de kendi seçimiydi beklemek, belki de bir süre çiçek açmadan beklemek istemişti, kim bilir.

Durum her neyse, durumun ne olduğunu ancak Yeşil Yapraklım biliyor. Benim bildiğim bir şey var, Yeşil Yapraklım bu sabah benimle göz göze geldi ve adeta fısıldadı, hadi gözün aydın, geliyor senin renkli çiçeklerin. Biraz da kararlılık, azim, seçimler, akışta olma, yeniden çiçek açma cesareti gibi konularda bilgi paylaştı sanki. Siz ne dersiniz?

Biz Onları Nerelerde Düşürdük?

Geçenlerde bir sohbet sırasında konu bizlerin gençliğine gitti. “Eskiden biz” kelimeleri ile başlayan ve “yolda yürürken bile birbirimize gülümserdik, günaydın derdik, selam verirdik”, gibi kelimelerle devam eden cümleler doldurdu sohbetin içini.

Zaten insanların birbirlerine günaydın deme, selam verme meselelerinde yaşanan kayıplar, kesintiler ve eksilmeler takıntılı konularımdan olduğu için her zaman gündemimdedirler.  Hatta verdiğim eğitimlerin neredeyse hepsinde mutlaka bir günaydın meselesi konuşur, sonra da günaydın egzersizi yaptırırım katılımcılarıma.

Arkadaş sohbetine geri dönersek, zaten yoğun bir şekilde gündemimde olan bir konu olduğu için olsa gerek, arkadaşlarım “o eski günleri” yad ederken, benim zihnimin içinde de bir kaç soru belirdi, “Acaba biz bütün bunları neden kaybettik, nerelerde düşürdük?”

Derken içimdeki koçluk yanım devreye girdi ve bana şöyle seslendi: Nazlıcım biz “neden” sorusu sormayız, ilgi alanımızı “bugünden sonra nasıl yaparız mevzusuna” odaklamalıyız.

Ben de o sesi dinledim ve sorumu şu hale dönüştürdüm: Yine o yad ettiğimiz eski günlerdeki gibi birbirimize günaydın demek, selam vermek, gülümsemek ve bu konuda yeni nesillere örnek olmak için ne yapmak lazım? Biraz düşünmek fena mı olur dedim kendi kendime.

Aslında bu konu sadece benim değil, hepimizin konusu olmalı diye düşündüm hemen ardından. Düşünsenize, bir anda bu diyarlara bir sihirli değnek dokunsa ve otobüste, minibüste, yolda yürürken, bir dükkana girdiğimizde, asansöre bindiğimizde, çalıştığımız yerlerin kapısından girdiğimizde bir anda bir baksak ve görsek ki, herkes birbirine günaydın diyor, gülümsüyor, selam veriyor ve hatta hatır soruyor. Sonrasında neler farklı olurdu sizce? Bir hayal etsenize…

Sihirli değneğin dokunmasını beklemeden, bu hafta sonu başlasak mı denemeye, ne dersiniz?