Tag Archive | merak

Merak

Fotoğraf: Pixabay

Geçenlerde yazdığım bir yazıda, merak ve öğrenme arasındaki ilişkiden, merakın zihni özgürleştirme gücünden söz ettim. Yazıyı paylaştıktan hemen sonra da merak kelimesinin sözlükteki anlamından tam anlaşılmayan ve pek de pozitif olmayan bir anlamı daha olmasından yola çıkarak, bu anlam kapsamında merak duymanın mümkün olduğunca hayatın dışında tutulmasının önemini hatırlamak ve hatırlatmak gerektiğini fark ettim. 

Merak dediğimizde aklımıza, yeni şeyleri merak etmek ve bu merak duygusunun doğurduğu öğrenme isteği gelse de merak ve onun doğurduğu öğrenme isteği yeni bilgilere yöneltilmekten uzaklaştırılıp insanlara ve onların yaşamlarına yönelmeye başladığında, sahip olduğu güçlü anlamı yitirme olasılığı taşımaya başlıyor. 

Burada sözünü ettiğim merakı fark etmem, uzun yıllar öncesine, bir iş gezisi için ilk kez yurt dışına çıktığım günlere dayanır. Bir gün bir alışveriş sonrası ödeme yapmak üzere uzun bir kuyrukta beklerken, kimsenin birbirine bakmadığını, herkesin kendisiyle ilgili olduğunu fark edip ister istemez yakın zamanda kendi ülkemde beklediğim pasaport kuyruğu ile karşılaştırmıştım. Bizim pasaport kuyruğu, diğerlerinin ne konuştuğunu duymaya çalışanlar, önlerinde arkalarında olan insanların konuştuklarına karışanlar, birbirinin giysilerini gözünü dikip inceleyenler, yani birbirinin hayatını merak eden kişilerden bol miktarda barındırırken, burada gözlemlediğim kendi kendinelik beni çok şaşırtmıştı. 

Merakla ilgili söylemek istediklerim de buradan doğdu. Merak iyidir ve bizi geliştirir cümlesi son derece doğru, ama başkalarının hayatlarına yöneltilen gereksiz merak, ne yazık ki içinde gelişim ve ilerlemeye dair pek bir şey barındırmadığı gibi, diğer kişilerin yaşam sınırlarının ihlali anlamına da gelme riski taşıyor. Hatta bana kalırsa kediyi öldüren merak da buna benziyor. Tam da bu yüzden kendi içimizde barınan merakı yakından takip etmek ve doğru tarafta durmasını sağlamak önem taşıyor.

Merak

Geçenlerde bir yerde kahve içerken yanımdaki masada oturan hanımın bebeği de bebek arabasında kendi kendine oynuyordu. Oynuyordu dediysem, aslında elinde herhangi bir oyuncak filan yoktu, ama kendi kendine eğleniyordu. Malzemesi neydi diye sorarsanız, hemen cevaplarım: elleri.

Bunu okuduğunuzda pek çoğunuzun gözünün önüne ellerini dikkatle inceleyen bir bebek görüntüsü geldiğine eminim. Bebekçik ellerini incelerken, ben de uzun uzun onu izledim. Gözlerindeki merak, detaylı bir şekilde nasıl da odaklanarak parmaklarına baktığı, ellerini elinden geldiğince döndürerek her bir kısmı görme çabası, sanki fark ettiklerini kaydedercesine durup bakışları.

Meraklı bebekciği izlerken, başladım düşünmeye. Merak etmenin ne kadar içimizde var olan bir dürtü olduğunu, öğrenmenin ve gelişmenin temelinde durduğunu, merak ve öğrenmenin nasıl da merak edeni anda tuttuğunu, sonrasında ne olup da çocuk merakının kaybedildiğini ya da nasıl olup da her zaman bizlerle kaldığını düşündüm durdum.

Yeni bir şeye duyulan merak, onu enine boyuna araştırmak incelemek, kendimize bolca soru sormak, araştırma, inceleme ve sorulara bulunan cevapların sayesinde keşfedip öğrenilenlere heyecanlanmak, hiç bilmediklerimizin varlığından haberdar olmak, yepyeni şeyleri fark etmek, bunun sonucunda mutlu hissetmek, ardından yeni öğrenmeleri yanına alarak daha da yeni öğrenme ve meraklara doğru yola çıkmak, hepimizin küçükken yaptığı, sonra bazılarımızın vazgeçmeden yapmaya devam ettiği, ama bazılarımızın bir yerlerde unuttuğu bir şey değil mi sizce de?

Yaşam boyu merakı içimizde tutmayı başardıysak, çok şanslıyız, çünkü o merak yaptığımız her şeyde yeni öğrenmeler ve keşiflerle beraber bize yol açmaya devam edecek demektir. Eğer çocuk merakı bizi bugüne getiren yolda bir yerlerde kaldıysa, unutulduysa, hele de yerini, merak etmeyi engelleyen kaygı ve endişeye bıraktıysa, işte o zaman belki de hemen bir durup yolda unutulan ve aslında özümüzden bir yerlerde duran merakı alıp yeniden yerine koymak işe yarayabilir.

Einstein belgeselini izleyenler hatırlar, bu arada, izlememiş olanlara şiddetle öneririm. Belgeselin son bölümüydü sanırım, bir küçük kız çocuğu Einstein’la röportaj yapıyor, ona soruyor: “Bay Einstein, nasıl oldu da bunca şeyi keşfettiniz?” Einstein cevap veriyor: “Sadece merak ettim.”

Belki düşünmek istersiniz, sizin içinizdeki çocuk merakı ne kadar hareketli durumda? Verdiğiniz cevaptan memnunsanız, sorun yok, değilseniz, biraz daha düşünmeye değer belki de kim bilir…

Keyifli ve meraklı hafta sonları…