En son ne zaman gökyüzüne baktınız? Yalnız şöyle göz ucu ile bakmaktan söz etmiyorum. Hani yapardık ya çocukken uçan uçurtmalara, gezinen bulutlara bakarken, şöyle başımızı iyice geriye doğru iter, gözlerimizi kocaman açar, gözlerimizi daha da kocaman açabilmek için kaşlarımızı da yukarı kaldırır öyle bakardık, hatta bazen elimizi gözlerimize siper eder ve parlak güneşe rağmen bakmaya devam ederdik gökyüzüne, işte tam o bakıştan söz ediyorum. Bakmayalı çok olduysa, bırakın işi gücü, kaldırın başınızı, açın gözlerinizi kocaman ve bakın gökyüzüne, o engin, uçsuz bucaksız, mavi renge ve bulutlara ve güneşe.
Nereden çıktı bu konu şimdi diye düşündüyseniz, hemen anlatayım. Geçen gün kendi kendime yolda yürürken gökyüzüne hep göz ucuyla baktığımı fark ettim. Hafif bir göz hareketi, başta küçük bir eğim ve kontrol: yağmur var mı, güneş ne durumda, yani bir tür mevcut durum analizi. Sonra birden çocukken gökyüzüne nasıl baktığım aklıma geldi ve ilk paragrafta yazdıklarımı hatırlarken buldum kendimi. Sonra da başımı geriye doğru alıp, gözlerimi kocaman açarak baktım gökyüzüne, tıpkı çocukken yaptığım gibi. Ardından da gökyüzüne o kocaman bakışlarla baktığımda ne kadar farklı göründüğünü düşündüm. Üstelik, başımı öyle kaldırdığımda, artık önüme bakıp mevcut durum analizi yapmak yerine, bambaşka düşünceleri, bambaşka fikirleri aklımın içinde gezdirmeye başladığımı fark ettim.
Bütün bunlar olup biterken, bir de şunu fark ettim: günlük yaşamda mevcut durum analizleri öyle çok zamanımızı alıyor ki, kafamızı önümüzden tam anlamıyla kaldırıp olan bitenin dışında, daha yukarılarda neler var diye bakmaya çok az fırsat bulabiliyoruz veya belki aklımıza bile gelmiyor öyle bir bakışla bakmayı alışkanlık haline getirmek.
Sonra da dedim ki kendi kendime, her gün en az bir kere başımı tam anlamıyla kaldırıp gökyüzüne bakmalıyım. Ve bu metaforu günlük yaşamın parçası haline getirmeliyim. İster çalışırken, ister okurken, ister yazarken, ister yemek yaparken fark etmez, arada sırada durup, başımızı olduğumuz yerden kaldırıp, daha yukarılara bakmayı hatırlamak gerektiğini bir kez daha fark etmeliyim.
Düşündüm ki yaşama öyle bakmayı alışkanlık haline getirmek, gökyüzünün sınırsızlığını ve o sınırsızlığı fark etmenin bizde yarattıklarını sürpriz olmaktan çıkarıp, hayatlarımızın parçası haline getirecek.
Baştaki soruya bir kaç soru ekleyerek bitirmek istiyorum yazımı:
En son ne zaman başınızı iyice geriye alarak gökyüzüne baktınız?
Günü yaşarken, ne kadar başınızı mevcutta yaptıklarınızdan kaldırıp daha geniş bir görüş alanında neler olup bittiğine bakıyorsunuz?
Gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz sınırsız mavilik, sizin hayatlarınızda neyi temsil ediyor?
Nazlicim yazin bana Nazim Hikmet siirini hatirlatti, ne kadar az farkindayiz sahip olduklarimizin. Tesekkurler
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben…
Bahtiyarım…
🙏🏻🙏🏻 İlknurcum