Bugün size çok sevdiğim üç arkadaştan söz edeceğim, isimleri anlam, tutku ve coşku olan üç arkadaştan.
Gelin biraz bakalım onların hikayesine…
Tutku ve anlam, iki yaramaz, muzur, eğlenceli ve meraklı arkadaşmış. Onların yaşadıkları, zaman zaman da saklandıkları bir de evleri varmış. Bu ev tam neredeymiş biliyormusunuz, biraz derinde bir yerlerde, bulması bazen çok pratik, bazen de zor olan bir yermiş evin olduğu yer. Biraz uzak, biraz yakın, tam da insanın içindeymiş meğerse.
Bazen yıllarca ve sessizce sanki inzivada gibi saklanıyorlarmış bu evde, bazen de zıplayarak her gün dışarı çıkıp, bütün günü dışarılarda geçirip, yatmadan yatmaya giriyorlarmış evlerinin içine.
İnzivada olduklarında işler biraz karışıyormuş, çünkü pek dışarılara çıkmadıkları için onları bulmak, tanımak ve onlarla zaman geçirmek pek de mümkün olamıyormuş. Hatta kaldıkları yerde bazen de sıkıldıkları için, ev sahibinin de içini karartıyorlarmış.
Saklandıkları yeri bulup, onlarla tanışıp, onların gizemini keşfedip, evlerinin kapısını aralayıp, dışarıya da onların merak ettikleri şeyleri görebilecekleri kadar bir aydınlık ve ışık koyulduğunda ise, dışarı çıkmak için sabırsızlanır hale geliyorlarmış. Dışarı çıktıklarında, kapının dışındaki o aydınlık ve meraklı yerde bir arkadaşları daha varmış onları bekleyen. Onun adı da coşkuymuş, hani yaşam sevinci de demek olan o kıpır kıpır coşku.
Bu üç arkadaşın buluşmasının evin sahibi için de bir değeri varmış, onlar üçü buluştuklarında, evin sahibi her güne heyecan ve merakla uyanmak için hiç başka bir neden aramaz hale geliyormuş, içinde zaman zaman oluşan o tarif edemediği sıkılma ve daralma da yok oluveriyormuş. Öyle olunca da yaşamını içindeki güçlü yaşama sevinci ile ve mutlulukla sürdürüyormuş, üstelik de istediği şeyleri bulup yaparak yaşıyormuş hayatını. O öyle yaşadıkça da, bizim üç arkadaş neredeyse hiç eve girmek istemeden eğlenerek sürdürüyorlarmış arkadaşlıklarını…
Acaba biz onları kendi yaşamlarımıza nasıl taşıyoruz?
Bazılarımız bu arkadaşların içerilerde sıkışıp kalmalarına hiç izin vermiyoruz, bazılarımız da ne yazık ki onların içimizde olduğunu bile unutuyoruz, neden diye sorunca da bahaneler hazır, bu kadar koşturmacanın, stresin, kaygının arasında, bu kadar yorgunken, tutku ve anlamı düşünecek hal mi kaldı, benim öyle tutkulu olduğum bir şey zaten hayatta hiç olmadı, ben o şanslılardan değilim. Oysa bu arkadaşları bulanlar şanslı değil, sadece ilgili, alakalı ve meraklılar.
Bu arkadaşların içimizde olduğunu bile unuttuğumuz anlarla ilgili iyi bir haberim var, şimdi görünmeseler bile etrafta, tutku, anlam ve coşku biz çocukken sıklıkla dışarı çıkarlardı. Onlarla bugün buluşmakta zorluk çekenler, hadi bugünden geçmişe doğru kısa bir yolculuk yapın ve o içinizi coşku ile ısıtan tutku ve anlamın ortaya çıktığı anlarınızı görmeye çalışın. Bakın bakalım nerelerde çıkacaklar karşınıza. Belki sokakta koşarken, belki sevdiğiniz birisi ile sohbet ederken, belki bir kitap okurken, belki çılgınlar gibi kendi etrafınızda dönmece oyunu oynarken. Hadi biraz kurcalayıp hatırlayın onları.
Tutku, anlam ve coşkuyu hatırlayıp şöyle bir içinizde hissettikten sonra, içinizdeki tutku, anlam ve coşkunun her sabah uyandığınızda, gözünüzü açar açmaz size tek bir ağızdan günaydın dediklerini hayal etmeye çalışın, nasıl sabahlara uyanırsınız?
Gözünüzü açar açmaz, ya da daha gerçekçi olayım, gözünüzün birini açıp, diğerini açamazken, yine yeterince uykumu alamadım dediğiniz, bir yarım saat daha yatsam, bugün hiç bir yere gitmeden uyusam dediğiniz sabahlara nasıl başlarsınız? O çok yoğun iş günlerinde, bitmeyen trafikle boğuşurken, karşınıza çıkan eski arkadaşınızın nasılsın, nasıl gidiyor sorusuna, bezgin bir şekilde ne olsun koşturmaca cevabı yerine ne derken bulursunuz kendinizi? Her günün sonunda yatağa başınızı koyduğunuzda, o güne şöyle bir baktığınızda, hatırlamaya değer bir şeyler bulmakta zorlanmak yerine, neler yakalıyor olursunuz tamamladığınız güne dair?
İçinizdeki anlamı, tutkuyu ve onların ortaya çıkardığı coşkuyu farklı bir gözle görmeye, aramaya ve bu üç arkadaşı daha fazla görünürde tutmaya ne dersiniz?
“Tutku, anlam ve coşkuyu hatırlayıp şöyle bir içinizde hissettikten sonra, içinizdeki tutku, anlam ve coşkunun her sabah uyandığınızda, gözünüzü açar açmaz size tek bir ağızdan günaydın dediklerini hayal etmeye çalışın, nasıl sabahlara uyanırsınız?”
Muhtesem bir fakindalik.. izin verirsen adini gecirerek kullanmak isterim..
Memnun olurum Özlemcim.