Archive | Mayıs 2013

İnsan Kaynağının El Kitabı Var mı?

İnsan Kaynakları Yönetimi çok önemli olduğuna inandığım bir konu olmanın ötesinde, uzun yıllar da yöneticisi olarak çalıştığım bir alandır. Çok önemlidir diye düşünürüm, çünkü insanlar, içinde bulundukları kurumun sahip olduğu vizyona doğru yürümesini sağlayan en önemli ve değerli kaynaklardır bana göre.

Üniversitede ekonomi dersi almış olanlar bilirler, herşey kıt kaynaklardan söz ederek başlar ilk derslerde. Denir ki, kaynaklar kıttır, özenli ve dikkatli kullanılmalıdır. Bu kıt kaynakların neler olduğunu zihinde canlandırmaya çalışınca da ilk akla gelenler para, ham madde, yiyecek, makine vb.’dir. Aslında insan kaynağı tam da burada devreye girer, çünkü akla kaynak denilince ilk gelenlerin kaynak olarak kullanılmasını sağlayan ana kaynaktır “insan”.

Bir fabrika düşünelim, üretim yapsın. Nedir üretimde kullandığı kaynaklar? Her ne üretiyorsa, ilgili ham maddeler, bu ham maddeleri işlemeye yarayan makineler, parasal kaynaklar, bu makineleri kullanan insanlar ve fabrikadaki süreçleri yöneten insanlar. Buradan hareketle, bir fabrikada belli bir para karşılığı makineler satın alındığında beraberinde ne gelir? El kitapları, garanti belgeleri ve nasıl korunması ve bakılması gerektiğini anlatan bilgiler ve hatta bazen de kullanım öncesi ön eğitimler. Hani dedik ya, insan da bir kaynak diye, peki insanı o fabrikada işe alırken ne gelir beraberinde, bazen sadece alacağı para karşılığında çalışması gerektiğine dair bir “içsel” bilgi.

Çok paralar verilip kullanıma alınan makinelere gözünün içi gibi bakıyor kullananlar, bozulmasın diye tam da zamanında bakımlarını yapıyor, el kitabı ne yazıyorsa tam ona göre kullanmak gerekiyor. Peki bizim insan kaynağı nasıl çalışıyor? Kendisine eşlik eden bir el kitabı olmadığı için sadece çalışan olarak mı düşünülüyor? Sadece çalışan ve çalışması gereken kaynak diye düşünüldüğü durumlarda mı çalışan döngüsü çok oluyor acaba? Oysa ki her bir insan kaynağının da aslında içlerinde sadece kendilerine özgü el kitaplarını barındırdıkları ve bunun da farkedilmesinden çok memnun olacakları farkedilse nasıl olurdu?

Mutlu Olmak

mutlulukOysa defalarca sormuşlardı;
Büyüyünce ne olacaksın? diye,

“Mutlu” diyemedik.
Çünkü çocuktuk akıl edemedik.

diyor Nazım Hikmet. Ne kadar da doğru söylüyor. Doğduğumuzda sadece mutlu olmak, güvende olmak üzerine kurulu hayatı hep var zannettik ve başka hedefler ekledik büyüyünce olmak üzere. Doktor olacağım, mühendis olacağım, pilot olacağım, gelin olacağım, baba olacağım, asker olacağım, anne olacağım, şarkıcı olacağım, öğretmen olacağım, ressam olacağım…. Ama aslında hangisi olursak olalım, mutlu olmalıydık en temelde. Yoksa olunan şeylerin hangisi tam bir keyif verir ve tam yerleşirdi ki bizlere. Önce ne olmak istediğimizi değil, ne olursak mutlu olacağımızı düşünme farkındalığı ile hareket etmeliydik ki, her ne olursak olalım aslında mutlu olalım ve böylece olduğumuz her neyse onu en iyi, en keyifli ve en güzel şekilde yapalım. En büyük görev belki de bu aslında, çocuklara çocukken akıl ettirmek, mutlu olmanın önemini, değerini ve ileriye dönük kazandıracaklarını. Mutlu olmak ne demek tarif ettirmek lazım, anlamak lazım mutluluk ne ifade ediyor, çünkü farketmek kadar önemlisi yok, ne bekliyoruz mutlu olmaktan, çünkü göreceli, çünkü kişiye göre bir tarif mutlu olmak. Bilmek lazım mutlu olmak ne demek, bazen belki bir gülümseme, bazen belki güneşin güzel bir damlası, bazen balkondaki çiçeğin açması, bazen sevdiğimizden gelen sevgi dolu bir sözcük, bazen ulaşılan bir başarı, bazen kazanılan bir para, bazen deniz kokusu, bazen sıcacık bir ekmeğin köşesi, bazen güzel bir şarkı, bazen bir maç galibiyeti, bazen yeni bir eşya, bazen işyerinde alınan bir takdir, bazen hoş bir sohbet, bazen bir kucaklaşma, bazen omzumuzun sıvazlanması, bazen bitmek üzere olan benzinimiz bitmeden benzinciye varabilmek, bazen piyango biletimize amorti çıkması, bazen tıpkı yukarıdaki fotoğrafta sis dağılınca ortaya çıkıveren Boğaz Köprüsü gibi, dağılmakta olan sislerin arkasından ortaya çıkanları görebilmek, bazen sevdiklerimizin yanımızda olduğunu farketmek, bazen sadece nefes alabilmek, bazen bir günü daha keyifle tamamlayıp yastığa başımızı koyabilmek. Aslında her zaman varolanların ve sahip olduklarımızın farkındalığı. Hemen arkasından da hedeflemek lazım o farkındalıkla mutlu olmayı. İşte ancak o zaman mutlu olmanın her adımdaki önemini farkeden yetişkinler yürüyor olur yaşamın zorlu, ama güzel yollarında…